ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ ESAS NO : 2020/199 KARAR NO : 2022/243 DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) DAVA TARİHİ : 08/05/2020 KARAR TARİHİ: 22/03/2022 Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda, GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil şirket ile davalı arasında 14.02.2020 tarihli Makine Satın Alma Sözleşmesi imzalandığını, .Sözleşmeye konu makinenin maske yapım makinesi olduğunu, Sözleşmenin 1. Maddesine göre mal bedeli olarak toplam 149.500,00 TL' nin 14.02.2020 tarihinde davalıya ödendiğini, Sözleşmenin 2. Maddesine göre makinenin 17.03.2020 tarihinde teslim edileceğini ve 10....
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı/karşı davalı yanın istinaf başvurusu yönünden; TBK m.125 uyarınca borçlunun temerrüdü halinde alacaklı ya edimin ifasını ve gecikme nedeniyle uğradığı zararının tazminini veya bunlardan vazgeçtiğini belirterek borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan zararının tazminini veyahutta sözleşmeden dönerek, sözleşmenin hükümsüz kalması nedeniyle uğradığı zararının tazminini talep edebileceği, somut olayda asıl dava davacısının karşı tarafı temerrüde düşürdükten sonra ve karşı tarafın temerrüdü devam ettiğinden sözleşmeyi haklı olarak feshetmiş olduğu, buna göre aynen ifa ve gecikme nedeniyle zararını veya borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan zararını (mahrum kalınan kar) talep edemeyeceği, TBK 125/son maddesine göre ancak sözleşmenin hükümsüz kalması nedeniyle uğradığı zararının (müspet zarar) giderilmesini talep edebileceği, bu itibarla mahkemece yapılan değerlendirmenin doğru olduğu, davalı/karşı...
devredilmesi talebinde bulunduğunu, sözleşmenin devrinin gerçekleşebilmesi için, sözleşmenin devrinin gerektiren zorunlu bir halin bulunması ve ihale yetkilisin yazılı izninin bulunması gerektiğini, kamu ihale mevzuatında, sözleşmenin devrini gerektiren zorunlu hallerin neler olduğuna ilişkin bir açıklama yer almadığına, 4735 sayılı kanunda açıkça düzenlenen ve sözleşmenin feshini gerektiren hallerden kaynaklanmaması kaydıyla, yüklenicinin basiretli bir tacir gibi davranmış olsa dahi öngöremeyeceğini ve sözleşmenin devamına engel olan durum veya olayların varlığının aranması gerektiğini, bu kapsamda sözleşmeye taraf olan idarece her somut olayda zorunlu halin sorumluluk idarede olmak üzere belirtilen kıstaslar çerçevesinde, sübjektif olaya münhasıran değerlendirilmesi gerektiğini, işbu dava ile talep edilen cezai şart, asıl borcun süresi içerisinde gereği gibi ifa edilmemesi sebebi ile muaccel hale gelerek bağımsız borç niteliğini kazanmış bulunduğuna, sayın mahkeme tarafından fazlaya...
e.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun, "Seçimlik Haklar" kenar başlıklı125 inci maddesi şöyledir: "Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat edemezse alacaklı, sözleşmenin hükümsüz kalması sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir."...
Görüldüğü üzere burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme feshedilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. İncelenen dosya kapsamına göre somut uyuşmazlıkta; Davalı yüklenici ile diğer davalılar murisi ... arasında mülkiyeti muris ...’a ait 473, 490, 494 ve 456 parsel sayılı taşınmazlarda 45 adet dubleks daire yapımı konusunda 19.10.1990 tarihli adi yazılı sözleşme imzalanmıştır....
Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar. Bu husus, Borçlar Kanununun 108.maddesindeki düzenlemeden- bilahare de Türk Borçlar Kanununun 125.maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada, alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü, sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır. Diğer bir söyleyişle, genel olarak menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından; müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder..."...
Taraflar arasındaki sözleşmenin 8. maddesinde yer alan “iş bu kira sözleşmesi süresinden önce, herhangi bir nedenle feshedilirse ya da kiralananın kiracı tarafından kullanımı herhangi bir nedenle engellenirse kiraya veren 100.000 Euro cezai şartı kiracıya ödemeyi kabul ve taahhüt eder” şeklindeki hükümle ödenmesi kararlaştırılan ceza seçimlik cezaya ilişkindir. Seçimlik ceza Borçlar Kanununun 158/I. maddesinde hükme bağlanmış, anılan bu hükümle aktin icra edilmemesi (ifa edilmemesi) veya natamam olarak icrası (noksan) olarak ifası halinde bu cezanın ödenmesi öngörülmüştür. Borçlar Kanununun 158/I. maddesindeki “aktin icra edilmemesinden” maksat borcun ifa edilmemesi, “aktin natamam olarak icrasından” maksat ise borcun her türlü kötü ifasıdır. Bu yüzden asıl borcun ifade edilmemesi veya gereği gibi ifade edilmesini kuvvetlendirmek için ceza sözleşmesi yapılmış ise bu tür ceza seçimlik cezadır....
İş sahibinin karşı edimi ise teslim edilen eserin bedelini ödemektir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 97. maddesinde ‘’Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir. ‘’ düzenlemesine yer verilmiştir. Söz konusu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, yerel mahkemece hükme esas alınan rapora göre 7. kat beton dökümünden sonra hak edilen 57.000,00 TL’lik iş bedelinden 20.000,00 TL ödendiği ve davalı yüklenicinin 33.000,00TL bakiye alacağı bulunduğu ve bu alacağını ihtarname çekmek sureti ile davacıdan talep ettiği, ancak bakiye iş bedelinin ödenmediği anlaşılmıştır....
Satış vaadi sözleşmesi geçerli olmakla birlikte davanın açıldığı tarihte davalı vaat olunan taşınmazın maliki olmadığından aynen ifa mümkün değildir. Kural olarak, borcun ifa edilmemesi borçlunun sorumluluğunu gerektirir ve borcun ifa edilmemesinde kusurlu kabul edilir. Bu durumda, vaat alacaklısı davacı aynen ifa yerine BK'nun 96. ve devamı maddeleri uyarınca tazminat talep edebilir. Buradaki tazminat, alacaklının müspet zararıdır. Müspet zarar ise, alacaklının gereği gibi ve vaktinde olan ifaya taalluk eden menfaatine tekabül eder. Yani borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne vaziyette bulunacak idi ise bu vaziyet ile mamelekin hali hazır vaziyeti arasındaki farktır. Diğer bir ifadeyle müspet zarar aktin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarardır. Somut olayda, davacı 08.05.1992 tarihli ve bu sözleşmeyi temlik aldığı 18.12.1992 tarihli satış vaadi sözleşmelerine dayanmaktadır....
Görülüyor ki sözleşmenin ifasının istenilmesi ilerideki bir hadisenin tahakkukuna bağlanmıştır. Gerçekten Borçlar Kanununun 149. maddesi hükmü uyarınca; "bir akdin mevzuunu teşkil eden borcun mevcudiyeti, meşkuk bir hadisenin tahakkukuna talik edilmiş ise o akit şarta bağlı akit olur" ve aktin ifası (icrası) ancak şartın tahakkuku anında istenebilir. Somut olayda ise mahkemeye sunulan 04.12.2012 tarihli bilirkişi raporu ile 14.03.2014 tarihli ek rapora göre davaya konu taşınmazın ifrazının mümkün olmadığı saptandığına göre davanın dayanağı olan satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı bulunmamaktadır. Kural olarak borcun ifa edilmemesi, borçlunun sorumluluğunu meydana getirir ve borcun ifa edilmemesinde borçlu kusurlu kabul edilir. Bu durumda, vaat alacaklısı davacı aynen ifa yerine Borçlar Kanununun 96. ve devamı maddeleri uyarınca tazminat talep edebilir. Buradaki tazminat, alacaklının müspet zararıdır....