Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/06/2012 tarihli 2012/19-184 E, 2012/385 K sayılı ilamında özetle: ''.... davacı ancak sözleşmenin kurulacağına ilişkin uyandırılan güvene dayalı olarak (kâr kaybı hariç) giderleri sözleşme öncesi sorumluluk ilkesine göre davalıdan isteyebilir...'' denilerek; mahrum kalınan karın culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamına giremeyeceğini açıklamıştır. Davacının dava dilekçesindeki talebi incelendiğinde ise ''mahrum kalınan kar''ının olduğunu, somut gerçek zararlarının olduğundan bahsedilmediği anlaşılmıştır. Dolayısı ile de sözleşme öncesi sorumluluk şartlarının ''zarar'' şartı bakımından da somut olayda gerçekleşmemiş olduğu anlaşılmıştır. Sonuç itibari ile de haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilen bu uyuşmazlığın zamanaşımı süresi dolmuş olduğu anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir....
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/06/2012 tarihli 2012/19-184 E, 2012/385 K sayılı ilamında özetle: ''.... davacı ancak sözleşmenin kurulacağına ilişkin uyandırılan güvene dayalı olarak (kâr kaybı hariç) giderleri sözleşme öncesi sorumluluk ilkesine göre davalıdan isteyebilir...'' denilerek; mahrum kalınan karın culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamına giremeyeceğini açıklamıştır. Davacının dava dilekçesindeki talebi incelendiğinde ise ''mahrum kalınan kar''ının olduğunu, somut gerçek zararlarının olduğundan bahsedilmediği anlaşılmıştır. Dolayısı ile de sözleşme öncesi sorumluluk şartlarının ''zarar'' şartı bakımından da somut olayda gerçekleşmemiş olduğu anlaşılmıştır. Sonuç itibari ile de haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilen bu uyuşmazlığın zamanaşımı süresi dolmuş olduğu anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir....
edilmesi üzerine davalı ... şirket tarafından davacının uyarıldığı, bu itibarla davacının taraflar arasında geçerli olan sözleşmenin 15, 21 madderine uygun hareket etmediği, davacının sözleşmenin bu hükümlerinden kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmemesinden dolayı davalı şirket tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edildiği, anlaşılmaktadır....
Dava, bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshinin tespiti, sözleşmenin feshi ve sözleşmeye aykırı davranmak suretiyle yapılan haksız rekabet nedenleriyle uğranılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince, davacının 100.000,00 TL'lik talebinin dilekçe anlatımları itibariyle mahrum kalınan kâra ilişkin olduğu, ayrıca menfi zararın ispatına yönelik herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığı dikkate alınarak 100.000,00 TL'lik maddi zarar isteminin reddine karar verilmesi gerektiği, manevi tazminat isteminin incelenmesinde ise, davalının, sözleşmenin ihlalinde kusuru olduğunun kabulü halinde dahi, sözleşmeye konu ürünleri münhasır yetkili dışında firmalara satış eyleminin, hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeyeceği ve dolayısıyla şartları oluşmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş, kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davacının istediği tazminatın dava...
Taraflar arasındaki sözleşme davalı tarafa ait hastanedeki diş polikliniği ünitesinin davacı tarafından kullanılması konusunda yapılmış olup, sözleşme konusu itibariyle kira sözleşmesi niteliğindedir. Davacı taraf sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, kar kaybı zararının giderilmesini istemiştir. 6098 sayılı TBK'nın 112. maddesinde alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerektiği düzenlenmiştir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Kâr kaybı, kârdan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır....
Zarar şartına bağlı olmayan bir yaptırım olan sözleşme cezasının, bizzat kendisi de kusurlu olan alacaklı tarafından istenebilmesi, sözleşme cezasının niteliğine aykırıdır. Böyle bir durumda, zarar şartına bağlı olan tazminatlarda olduğu gibi birlikte kusur indirimi yapılarak da ödeme talep edilemez. Davacı, işin yapılıp teslim edildiğini, sözleşmeden kaynaklanan alacaklarının ödenmediğini ve sözleşmenin haksız feshedildiğini, haksız fesih nedeni ile mahrum kaldığı kârın ödenmesi gerektiğini iddia etmiş, davalı ise işin ayıplı ve geç ifa edildiğini , ayıplı işler bedeli ile işin geç teslim edilmesinden kaynaklanan cezai şart alacakları bulunduğunu iddia etmiştir. İşin yapılıp teslim edildiğini ispat külfeti davacı taraftadır....
Bu anlatımlar ışığında somut olay incelendiğinde, yerel mahkemece bozma öncesindeki ilk hükümde 51.881,21 TL mahrum kalınan kira bedelinin tahsiline karar verilmiş olup, bu karar davacı tarafından temyiz edilmediğinden, ilk hükümde belirtilen mahrum kalınan kira bedeli bakımından davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bozmaya uyan yerel mahkemece verilen ikinci hükümde, ilk hükümdeki 51.881,21 TL bedel aşılmak sureti ile 65.292,29 TL mahrum kalınan kira bedeline hükmedilmesi davalılar lehine oluşmuş usuli kazanılmış hakka aykırı olması nedeniyle doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir....
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/06/2012 tarihli 2012/19-184 E, 2012/385 K sayılı ilamında özetle: ''.... davacı ancak sözleşmenin kurulacağına ilişkin uyandırılan güvene dayalı olarak (kâr kaybı hariç) giderleri sözleşme öncesi sorumluluk ilkesine göre davalıdan isteyebilir...'' denilerek; mahrum kalınan karın culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamına giremeyeceğini açıklamıştır. Davacının dava dilekçesindeki talebi incelendiğinde ise ''mahrum kalınan kar''ının olduğunu, somut gerçek zararlarının olduğundan bahsedilmediği anlaşılmıştır. Dolayısı ile de sözleşme öncesi sorumluluk şartlarının ''zarar'' şartı bakımından da somut olayda gerçekleşmemiş olduğu anlaşılmıştır. Sonuç itibari ile de haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilen bu uyuşmazlığın zamanaşımı süresi dolmuş olduğu anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir....
Sayılı kararında da değinildiği üzere; Dava tarihinde yürürlükte bulunan TBK'nın 112. (818 sayılı BK md. 96) maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Kâr kaybı, kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kardan yoksun kalan tarafın malvarlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik yoktur....
Şu halde, 19.10.1990 tarihli asıl sözleşme resmi şekilde yapılmadığından geçersiz olup, Türk Borçlar Kanununun 129’uncu maddesi uyarınca davacı yararına yapılan sözleşme de geçersizdir. Yukarıda da açıklandığı üzere davacı, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak müspet zararının tazmini de isteyemez." şeklinde içtihat edilmiştir. Bu haliyle davacı tarafından yoksun kalınan kâra ilişkin bu zararın da talep edilemeyeceği anlaşılmakla sözleşmenin iptaline ve sözleşme kapsamında ödenen 5.400,00- TL'nin iadesine yönelik olarak davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir....