Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacının hizmet sözleşmesinin işyeri içerisinde şirket müdürü ile bir bayan personelin arasında ilişki olduğuna dair asılsız söylenti çıkarmak ve bir kısım arkadaşlarını da baskı ve telkin yöntemiyle ikna etmeye çalışmak, işyeri düzen ve disiplinine uygun olmayan tutum ve davranış sergilemek gerekçesiyle iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II.-b.-d....
Davalı vekili, davacının iş sözleşmesinin sona ermemesine rağmen iş sözleşmesinin feshedildiğini beyan ederek asılsız iddialarla İş Kurumuna şikayette bulunduğunu, bu davranışının ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil ettiğini iş sözleşmesinin haksız feshedildiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının çalıştığı tarihte iş sözleşmesinin işverence sona erdirildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı talebinde bulunduğu, yalan beyan ile resmi kurumlara şikayette bulunması nedeniyle işverenin davacıya olan güveninin sarsıldığı işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeniyle işverence iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Taraflar arasındaki davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilip feshedilmediği kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır....
Kira sözleşmesinin 14. maddesindeki hüküm, T.B.K'nın 179 ve devamı maddelerinde düzenlenen cezai şart niteliğindedir. Cezai şart geçerli bir borcun yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi ya da belli bir yerde belirli bir zamanda yerine getirilmemesi durumunda, borçlunun ödemesi gereken bir edimdir. Tarafların serbest iradesi ile kararlaştırılan bu cezai şart geçerli olup tarafları bağlar. TBK'nın 346. maddesinde, kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirelemeyeceği, özelikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi halinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmaların geçersiz olacağı düzenlenmiş ise de; kiracı fuzuli şagil olmakla kira sözleşmesinin 14. maddesi hükmünün bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu durumda mahkemece kira sözleşmesinin 14. maddesinin iptaline ilişkin talebin reddi gerekmektedir....
Davalı vekili davacı ile imzalanan 06.01.2009 tarihli iş sözleşmesinin bir yıl süreli olup, bir yılın sonunda sözleşmenin kendiliğinden sona ereceğinin kararlaştırıldığını, belirli süreli iş sözleşmesi olması sebebiyle işe iade talebinin yerinde olmadığını, davacının performansının yeterli bulunmaması sebebiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini belirterek davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, iş sözleşmesinin haklı sebebiyle feshedildiğinin davalı tarafça ispatlanması gerektiği, davalı tarafın iş sözleşmesini haklı sebeble feshedildiğini ispatlayamadığından, davacının belirli süreli iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği ve davacının kalan süreye ait ücret talep etme hakkının olduğu gerekçesiyle ücret alacağına ilişkin davanın kısmen kabulüne, işe iade davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir....
Mahkemece; davacının sigorta çıkışının 30.09.2011 tarihinde yapıldığı, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra tutulan devamsızlık tutanaklarının hükme dayanak yapılamayacağı, sigorta kayıtlarında 30.09.2011 tarihinde prim ödeme gün sayısı bulunan davacının 30.09.2011 tarihinde işe gelmediğine ilişkin devamsızlık tutanağına dayanarak iş sözleşmesinin feshedilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar davalı vekilince temyiz edilmiştir. Somut olayda, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yetersizdir. Şöyle ki; 1-Mahkemece davacının sigortalı hizmet cetvelinde belirtilmiş olan işten ayrılma tarihine göre iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedildiği kabul edilmiş ise de, devamsızlık durumunda çalışılmayan günler için işverenin Sosyal Güvenlik Kurumu'na prim ödeme yükümlülüğü bulunmadığından sigortalı hizmet cetvelinde gösterilen tarihte hizmet sözleşmesinin feshedildiği kabul edilemez....
Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı iş sözleşmesinin işveren tarafından sebep belirtilmeksizin sözlü olarak feshedildiğini, fesih sırasında baskı ile birtakım belgeler imazalatıldığını sözlü bildirimden sonraki günü işyerine gittiğinde işe alınmadığını iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 19. maddesine aykırı şekilde yapıldığını iddia ederek feshin geçersizliğine ve işe başlatılmama durumuna ilişkin hakların belirlenmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı işveren iş sözleşmesinin davacı tarafından istifa suretiyle feshedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucunda davacının iş sözleşmesinin istifa suretiyle sona erdiği kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık iş sözleşmesinin davacının istifası ile mi yoksa işverence yapılan fesihle mi sona erdiği noktasında toplanmaktadır....
Davacının iş sözleşmesinin kendisinin talebi üzerine sonlandırıldığı, davacıya tazminatının ödendiği uyuşmazlık konusu olmadığından, davacının iş sözleşmesinin sonlandırılmasına yönelik talebinin irade fesadına uğradığını da kanıtlayamadığından, taraflar arasında davacıdan gelen istek uyarınca iş sözleşmesinin ikale yoluyla sonlandırıldığının kabulü ile davanın reddi gerekirken ilamda yazılı gerekçelerle kabulü yerinde değildir. 4857 sayılı Kanun'un 20/3 maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılması ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir....
Paylaşma sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.” Öncelikle şu ifade edilmelidir ki; taksim sözleşmesinin geçerli olabilmesi için miras bırakanın ölümünden sonra bütün mirasçıların veya temsilcilerinin iradelerinin birleşmesi asıldır. Bir başka ifadeyle, tüm mirasçıların veya temsilcilerinin bir araya gelerek taşınmazları paylaşıp herbirinin kendi payına düşeni aldığı ve diğer mirasçıların paylarına düşenler bakımından da karşılıklı olarak vazgeçtikleri açık ve kesin şekilde belirlenmedikçe taksimin sabit olduğu kabul edilemez. İşte bunun içindir ki, gerek Türk Medeni Kanununun 676/2. maddesi hükmünde ve gerekse 10.12.1952 tarihli ve 2/4 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında taksim sözleşmesinin tüm mirasçıların katılımı ve yazılı olması taksimin geçerliliği için yeterli kabul edilmiştir....
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, davacının görev tanımı, yaptığı iş, işyerindeki kıdemi ve yaşı gereği ikale sözleşmesinin anlam ve sonuçlarını bilebilecek durumda olduğu, kaldı ki bu hususun düştüğü şerhten de anlaşıldığı, davacının iradesi dışında söz konusu belgenin imzalatıldığına dair daha önceden herhangi bir merciye de başvurmadığı gerekçeleri ile iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile son bulduğu kabul edilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir. D) Temyiz: Karar süresinde davacı vekilince temyiz eidlmiştir. E) Gerekçe: Uyuşmazlık iş sözleşmesinin işveren tarafından mı yoksa karşılıklı anlaşma ile (ikale) ile sona erdiği noktasında toplanmaktadır. İşçinin iş güvencesi hükümleri uyarınca feshin geçersizliğini isteyebilmesi için iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi gerekir. İşçi ve işveren iradelerinin iş sözleşmesinin feshi konusunda birleşmesi, bir tarafın feshi niteliğinde değildir....
Böylece, iş sözleşmesinin feshinde kullanılmayan yıllık ücretli izin hakkı izin alacağına dönüşür. Bu nedenle zamanaşımı da, iş sözleşmesinin feshinden itibaren işlemeye başlar. Yıllık izin hakkı anayasal temeli olan bir dinlenme hakkı olup, işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında ücrete dönüşmez ve bu haktan vazgeçilemez. İşçinin iş sözleşmesinin devamı süresinde kullanmadığı yıllık izinlere ait ücreti istemesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında izin hakkının bulunduğunun tespitini istemesinde hukuki menfaati vardır. Somut uyuşmazlıkta, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı işyerinde 8 yılı aşkın çalışması olduğu tespit edilen davacının tüm çalışma süresi boyunca hak ettiği yıllık ücretli izin süresinin 130 gün olduğu belirlenmiş ve davacının hiç izin kullanmadığı kabul edilerek karar verilmiştir....