Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır....
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyularak, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, munzam zarara dayanan talep hakkına on yıllık zamanaşımının uygulanacağı, asıl davanın açılması işbu davadaki munzam zarar talebi yönünden zamanaşımını kesmeyeceğinden sadece munzam zarar davasının açıldığı tarihten geriye doğru on yıllık süre içerisinde gerçekleşen zarar bölümünün talep edilmesinin mümkün olduğu, munzam zarar davasının açıldığı tarihten 10 yıl öncesi olan 05/05/2001 tarihi esas alınmak sureti ile bu tarihten davacılar tarafından icra yolu ile alacaklarının tahsil edildiği tarih olan 05/01/2010 tarihine kadar geçen sürede asıl alacak tutarının elde edilebilecek ortalama değer farkının 3.875,49 TL olarak hesaplandığı ancak davacı tarafından tahsil edilen 5.227,42 TL tutarındaki temerrüt faizinin hesaplanan tutardan fazla olduğu, 05/05/2001 ile 05/01/2010 dönemi için davacı tarafça talep edilebilecek munzam zarar bulunmadığı ve önceki döneme ilişkin alacağın da zamanaşımına...
Uyuşmazlık konusunun temelini oluşturan aşkın (munzam) zarara ilişkin olarak ise TBK’nın 122. maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanunî tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukukî kurum düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir. 20. Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır....
Davacı ileri sürdüğü munzam zararını somut olgularla kanıtlamadıkça zarar miktarının saptanması gerçekçi olmayıp varsayımsal kalacaktır.Somut olayda davacı taraf, ıslah beyanı ile enflasyonun olumsuz etkisi sonucu paranın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle munzam zararı oluştuğunu, aktifinin eridiğini belirterek zararın hesaplanmasını ileri sürmüş ise de, davacı tarafın iddiası bu haliyle, muhtemel kâr kaybına ve farz edilen gelire ilişkin olup, munzam zarar niteliğinde olmadığı gibi, soyut iddia olarak ileri sürülen bu hususlar somut ispat vasıtası olarak dikkate alınması da mümkün olmadığından (Yargıtay ----- Hukuk Dairesi'nin 04/03/2020 tarih,-----Karar sayılı; 23/01/2018 tarih, ---- Esas, ------ Karar sayılı; 16/12/2014 tarih,----- Esas, ----- Karar sayılı ilamları, ----Bam ---- HD,----, zararın ne şekilde oluştuğunu konusunda ispat külfeti üzerinde olan davacının munzam zararın varlığını somut deliler ile ispatlayamadığı, kendine özgü şekilde açık ve somut bir zararın varlığını...
Munzam zarar bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sonuç ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi (BK'nın 105/2) takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Hâl böyle olunca, asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zaman aşamı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür. Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. BK'nın 105. maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz....
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, munzam zarar asıl alacağa bağlı olarak ortaya çıkan ve temerrüt faizini aşan bir zarar türü olduğunu, dava konusu faturalardan kaynaklı asıl alacak bulunmasaydı munzam zararın ortaya çıkmayacağını,yapılan arabuluculuk görüşmesinin yakın zamanda yapılması ve asıl alacak miktarının zararın yanında çok düşük miktar olması sebebiyle yalnızca asıl alacağa ilişkin olmadığını, munzam zararın da istendiğini, alacağın aynı ancak oluşan munzam zarar sebebiyle alacak miktarı farklı oluğunu, aynı alacak için tekrar arabuluculuk kurumuna başvurmama sebebiyle davanın usulden reddinin hukuka aykırı olduğunu,munzam zararın asıl alacağa bağlı olması ve asıl alacakla ilgili arabuluculuk görüşmesi yapılması sebebiyle usulden red sebebi olmayacağını,kararın kaldırılmasını talep etmiştir....
Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Diğer bir anlatımla fiilen uğranılan zararın somut veri ve belgelerle tevsik edilmesi gerekir. Zira munzam zarar, alacaklının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içerisindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarardır (HGK'nın 31.10.2007 tarih ve 2007/11-668 E.-2007/798 K. ilamı)....
Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Diğer bir anlatımla fiilen uğranılan zararın somut veri ve belgelerle tevsik edilmesi gerekir. Zira munzam zarar, alacaklının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içerisindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarardır (HGK'nın 31.10.2007 tarih ve 2007/11-668 E.-2007/798 K. ilamı)....
zarar olarak davalıdan tahsilini talep etmiş, ıslah ile 14.524,00 TL munzam zarar, 2.360,00 TL dava ve ıslah tarihi arasındaki yasal faiz olmak üzere toplam 16.884,00 TL'nin ıslah tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir....
Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır....