Ancak kadastro tespiti kesinleşip tapu sicili oluşmadan önce, kadastro ekibi veya komisyonunca yapılan tespitin, Kadastro Komisyonu veya Kadastro Mahkemesi kararlarıyla iptal edilmesi durumunda, bu durum kadastro tespit malikine, kadastro tespit işlemine dayanarak TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazminat isteğinde bulunma hakkı vermez. Zira, tespit maliki adına oluşmuş bir tapu kaydı veya tapu sicili bulunmamaktadır. Kadastro tespit maliki, lehine yapılan tespit kesinleştikten sonra taşınmazın tapu maliki olacaktır. Lehlerine yapılan kadastro tespiti iptal edilip tapuda malik sıfatı kazanamayanların, TMK'nın 1007. maddesi kapsamında tapu sicilinden kaynaklı bir zararlarının olamayacağı tartışmasızdır....
, suça sürüklenen çocuklar müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, Suça sürüklenen çocuk ... hakkında kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince; 5237 sayılı TCK.nın 135. maddesinde öngörülen kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından,kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri, adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlâki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli,...
Müdürlüğünce temyiz edilmiştir.TMK'nun 1007 sayılı maddesinde “Tapu sicilin tutulmasından doğan bütün zararlardan devlet sorumludur ve devlet sorumluluğuna ilişkin bu davaların tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” denilmektedir.Somut olayda; Tapu Sicil Müdürlüğündeki kayıtlardaki bir hata nedeniyle değil, Tapu Sicil Müdürünün işlem ve eyleminden kaynaklanan zararın tazmini istendiğine göre davanın yargı yolu bakımından İdare Mahkemesine görevsizlikle gönderme kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerekmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Ancak iş sözleşmesinde bağımlılık ilişkisini bir ekonomik ya da teknik bağımlılık olarak değil, hukuki-kişisel bağımlılık olarak anlamak gerekir. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık, işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki davranışlarına ilişkin talimatlara uyma yükümlülüğünü üstlenmesi ile doğar. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirmektedir. İşçinin bu anlamda işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. Bu anlamda işveren ile işçi arasında hiyerarşik bir bağ vardır. İş sözleşmesine dayandığı için hukuki, işçiyi kişisel olarak işverene bağladığı için kişisel bağımlılık söz konusudur....
Madde 7 gerekse Tapu Sicil Tüzüğü Madde 21 gereği devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan ve devlet memurları nezaretinde yapılan resmi senedin sorumluluğunun T.M.K. Madde 1007 kapsamında devlete ait olacağını, devletin tuttuğu tapu siciline güvenerek iyi niyetli şekilde yaklaşık 1.972 m² ye uygun bedel karşılığında hisse sahibi olan müvekkilinin büyük maddi zarar riski ile karşı karşıya olduğunu, müvekkilinin davaya ilişkin parsel ve hissesinin tahkikatı neticesinde uğradığı zararın mevzuat kapsamında yüzölçüm olarak düzeltilmesini, düzeltilmesi mümkün değilse ortaya çıkan zararın hazine tarafından tazmininin sağlanmasını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik T.M.K.1007 kapsamında 10.000 TL tazminatın kanuni faiziyle birlikte tahsiline, davanın belirsiz alacak davası olarak kabulüne, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile , davanın reddine karar verilmesini savunmuştur....
TCK'nın 136/1. maddesinin, “Bu madde hükmü ile hukuka uygun olarak kaydedilmiş olsun veya olmasın, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkalarına vermek, yaymak veya ele geçirmek, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.” şeklindeki gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, kişisel verilerin, verildiği, yayıldığı veya ele geçirildiğinin kabul edilebilmesi için, kişisel verilerin kaydedilmiş halde bulunması, kaydedilmiş haliyle başkalarına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi gerekir....
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE: Dava kişisel ilişki kaldırılması aksi takdirde sınırlandırılmasına ilişkin olup, davalı kararın tamamı yönünden süresinde istinaf talebinde bulunmuştur. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını, amacına ve yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir (TMK. md. 324/2). Kişisel ilişki kurma hakkı, anne/baba ile çocuğa belirli gün ya da saatlerde görüşme, birbirlerinden haberdar olma, birbirlerinin yaşamında olma, karşılıklı etkilenme yetkisi veren bir haktır. Bu hak, anne/baba için olduğu kadar çocuk için de bir haktır (2003 tarihli Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi m.4/1). İlişkide anne/babalık duygularının tatmini yanında çocuğun bedensel, fikri, ruhsal, eğitsel, kültürel gelişimine yönelik yararı da gözetilir....
Her ne kadar 23/03/2020 tarihli fenci bilirkişi raporunda, davaya konu taşınmazın geldisi olan 16/12/1959 tarih ve 187 sıra nolu tapu kaydı ile 05/07/1972 tarih 18 numaralı tapu kaydının dava konusu parseli kapsadığı belirtilmiş ve Ordu Kadastro Mahkemesi'nin mezkur dosyası üzerinden yapılan keşifte beyanı alınan mahalli bilirkişi Adem Bayram'ın dava konusu parselin dayanak tapu kaydı kapsamında kaldığını belirttiği görülmüş ise de, bu beyan ve anlatımların tamamen soyut nitelikte oldukları anlaşılmıştır....
Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 36/1. maddesine göre kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanun'un 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 35/1. maddesi uyarınca ''Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir''. Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi, "nüfus kayıtlarının düzeltilmesi'’ davalarının konusunu oluşturur. “Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi” dir. Bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır....
Bu nedenle taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinden doğan hak, ayni değil kişisel(nispi) haklardandır. Bunun sonucu olarak da satış vaadi sözleşmesinin tarafları, bu sözleşmeden doğan haklarını yalnız birbirlerine veya haleflerine karşı ileri sürebilirler. Hemen belirtelim ki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden doğan kişisel haklar gibi bazı kişisel hakların, tapu siciline şerh edilmesi olanaklıdır. Nitekim “kişisel hakların şerhi” başlıklı TMK’nın 1009. maddesinde arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile şerh edilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer hakların tapu kütüğüne şerh edilebileceği hükme bağlanmıştır. Bu olanaktan yararlanarak tapu siciline şerh edilen kişisel hak, ayni hak niteliğini almamakla beraber, aynilik güç ve etkisi kazanmaktadır....