Davacı munzam zarar talebinde bulunmuştur. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; TBK'nun 122. maddesinde "Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder" düzenlemesinin yer aldığı, düzenleme uyarınca munzam zararı talep edebilmek için alacaklının munzam (aşkın) zarar talebinde bulunabilmesi için, alacaklının temerrüt faizini aşan zararının olması, temerrüt ile munzam zarar arasında illiyet bağının bulunması, borçlunun kusursuzluğunu ispatlayamamış olması gerekeceği açıktır....
Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır. 34. Bu itibarla davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez....
HMK m. 190 gereğince ispat yükü üzerinde bulunan iddiasını ispatlayamadığını, Sigorta Tahkim Komisyonu'nun... numaralı 06.09.2022 tarihli güncel kararında aşağıdaki gerekçeler ile başvurunun reddine karar verildiğini, davacının munzam zarara uğradığını somut veriler ile ispat edemediğini, munzam zarar talebine dayanak olarak yüksek enflasyonu gösterdiğini, oysaki Yargıtay'ın istikrarlı kararları munzam zararın objektif değil sübjektif bir zarar olduğu ve enflasyon, kur artışı vb. genel durumların munzam zarar olarak değerlendirilemeyeceği yönünde olduğunu, davacının munzam zarar talebine dayanak olarak hasar tarihi ile tazminat ödeme tarihi arasındaki alım gücü farkını ve yüksek enflasyonu işaret etmekte, varsayımsal olarak afaki bir talep ileri sürdüğünü, davacının munzam zararını somut deliller ile ispat etmesi gerektiğini, Yargıtay'ın istikrarlı bir biçimde, kararlarında enflasyon, alım gücündeki azalma, dövizin yükselmesi vb. genel durumların munzam zararın ispatı için yeterli olmadığını...
Feragatnamedeki miktarların daha fazla olması durumunda ise. haricen, ödeme konusundaki anlaşmanın taraflar arasında geçerli olduğu dikkate alındığında sigorta şirketine karşı ileri sürülemeyeceği ve dolayısıyla yukarıda, yapılan hesaplamalar çerçevesinde munzam zararın tespiti gerektiğini, yapılan tespitler gereği rehinle satılan araç bakımından munzam zarar miktarı ise: (gerçek rayiç değeri - satış bedeli) 58.000,00 - 33.550,00 = 24.450,00 TL’dir. Bu durumda toplam zarar miktarı: (temerüt faizi, bsmv, icra masrafları) 97.831,48 TL + (ARAÇ MUNZAM ZARARI) 24.450,00 122.281.48 TL sonuç olarak davacıların talep edebileceği toplam munzam zararın 122.281,48 TL olduğu bildirilmiştir....
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, munzam zarar alacağının tahsili talebi ile açılan belirsiz alacak davasıdır. Davalı yan süresi içerisinde ilk itiraz olarak ... Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğuna ilişkin yetki itirazında bulunduğu görülmüştür. Uyuşmazlık, munzam zararın tahsili amacıyla açılan davada yetkili mahkemenin davacının mı yoksa davalının ikametgahı üzerinden mi belirlenmesi gerektiği hususundadır. Munzam zarara ilişkin TBK’nın 122. maddesinde, alacaklının temerrüt faizini aşan bir zararının olması halinde borçlunun hiçbir kusuru olmadığını ispatlamadığı sürece alacaklının bu zararını tazmin etmekle yükümlü olduğu belirtilmektedir. Buna göre munzam zarar, bir para borcunun ifasında temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı, borçlu borcunu ifada temerrüte düşmeseydi alacaklının malvarlığının kazanacağı değere bakılarak belirlenen bir zarardır. Bu haliyle asıl borçtan bağımsız yeni bir borçtur....
DAVA KONUSU : Bankacılık işleminden kaynaklı munzam zarar tazminatı KARAR : Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü....
Uyuşmazlık konusunun temelini oluşturan aşkın (munzam) zarara ilişkin olarak ise TBK’nın 122. maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanunî tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukukî kurum düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir. Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır....
Esas sayılı icra takibinin zamanaşımını kestiği, ancak 25/06/2019 ıslah tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, ıslah ile artırılan kısım yönünden verilen red kararında bir isabetsizlik olmadığı, davacının dava dilekçesi ile 15.000,00 TL talep ettiği bu miktarın 5.000,00 TL'lik kısmının imalat bedeline ilişkin olmayıp, munzam zarar talebine ilişkin olduğu, munzam zarar talebinin reddedilmesinin de yerinde olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir....
Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanunî tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukukî kurum düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir. Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır....
Bu bağlamda hemen belirtilmelidir ki munzam zarar borcunun hukukî sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukukî aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK m. 105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar bu hukukî niteliği ve karakteri itibariyle, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması hâlinde dahi (BK m. 105/2) takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır....