Dava konusu uyuşmazlığın, taraflar arasında kurulan yazılı eser sözleşmesi kapsamında yüklenici olan davacının anlaşmaya uygun eser meydana getirip getirmediği, ayıplı eser teslimi yapıp yapmadığı, davalının ayıp bildirimini TBK 474.maddesi uyarınca süresinde yapıp yapmadığı, davacının davalıdan muaccel alacağının bulunup bulunmadığı varsa miktarı munzam zararın oluşup oluşmadığı, manevi tazminat koşıullarının oluşup oluşmadığı noktalraında ihtilaf bulunduğu anlaşılmıştır. ------- sayılı tespit davası dosya aslının mahkememiz dosyası arasına fiziken celp edilmiştir....
Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Diğer bir anlatımla fiilen uğranılan zararın somut veri ve belgelerle tevsik edilmesi gerekir. Zira munzam zarar, alacaklının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içerisindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarardır (HGK'nın 31.10.2007 tarih ve 2007/11-668 E.-2007/798 K. ilamı)....
Somut olayda davacı 1993-1994 yılında hak ettiği halde alacaklarının ödenmeyen kısmının munzam zarar nedeniyle dava tarihindeki birim fiyatlarla ödenmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Yasası'nın 105. maddesi gereğince para borcunun geç ödenmesi sebebiyle alacaklı, temerrüt faiziyle karşılanmayan munzam zararının ödetilmesini istediğinde; öncelikle temerrüde uğrayan alacağının varlığını yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Kesin hesabın çıkarılmadığı dikkate alındığında eldeki davada davacının alacağının, dava tarihi itibariyle henüz belirli olmadığı dolayısıyla davalı iş sahibinin temerrüdünün oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle 818 sayılı BK 105/1'deki faizle karşılanmayan zararı isteme koşullarının oluşmadığından munzam zarar hesabı yapılarak alacağın belirlenmesi mümkün değildir....
CEVAP : Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki davanın görevsiz mahkemede ikame olunduğunu, davanın mahiyeti itibari ile belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün olmadığını, davacının talepleri zamanaşımına uğradığını, davacının talepleri genel şartlar uyarınca teminat dışı olduğunu, başvuru sahibini munzam zarara dair taleplerinin reddi gerekmesi gerektiğini, davacı tarafın munzam zararını somut bir şekilde ispat edemediğini, davacı taraf munzam zarara uğradığını somut veriler ile ispat edemediğini, munzam zarar talebine dayanak olarak yüksek enflasyonu gösterdiğini, Yargıtay'ın istikrarlı kararları munzam zararın objektif değil sübjektif bir zarar olduğu ve enflasyon, kur artışı vb. genel durumların munzam zarar olarak değerlendirilemeyeceği yönünde olduğunu, hiçbir surette kabul anlamına gelmemek kaydı ile, sigorta hukuk prensibi itibari ile, müvekkil şirketin sorumluluğu mal varlığında riziko anında meydana gelen azalma ile sınırlı olduğunu, izah...
Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder." şeklindedir. Munzam zarar, alacağını vaktinde borçludan alamayan alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zararı ifade etmektedir. Munzam zararın tazmini için munzam zarar ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının mevcut olması, borçlunun kusursuzluk kanıtı getirememiş olması gerekir. Ayrıca alacaklı uğradığı bu zararı ispat etmek zorundadır. Soyut olarak alacağın zamanında ödenmemesi nedeniyle munzam zarara uğranıldığı iddiası munzam zararın tazmini için yeterli değildir. Yine ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar tek başına munzam zararın ispatı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla davacının munzam zarara uğradığını genel ekonomik koşullar dışında somut vakalarla ispatlaması gerekir....
zararının meydana geldiğini belirterek faiz ve karşılanamayan munzam zarar nedeni ile şimdilik 50.000,00 TL'nin 12/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir....
Maddesinde düzenlenen sigortacıya başvuru şartı yerine getirilmeden dava yoluna başvurulduğunu, davacının taleplerinin zaman aşımına uğradığını, davacının talepleri genel şartlar uyarınca teminat dışı olduğunu, başvuru sahibini munzam zarara dair taleplerinin reddi gerektiğini, davacı tarafın munzam zararını somut bir şekilde ispat edemediğini, davacı tarafın munzam zarara uğradığını somut veriler ile ispat edemediğini, munzam zarar talebine dayanak olarak yüksek enflasyonu gösterdiğini, oysaki ------- istikrarlı kararları munzam zararın objektif değil sübjektif bir zarar olduğu ve enflasyon, kur artışı vb. genel durumların munzam zarar olarak değerlendirilemeyeceği yönünde olduğunu, hiçbir surette kabul anlamına gelmemek kaydı ile, sigorta hukuk prensibi itibari ile müvekkili şirketin sorumluluğu mal varlığında riziko anında meydana gelen azalma ile sınırlı olduığunu, izah olunan sebeple "munzam zarar" kavramı ile "sorumluluk sigortası" kavramı nitelik itibari ile örtüşmediğini, ikrar...
herhangi bir gecikmeden dolayı munzam zarar doğmayacağını, başka bir deyişle, yargılamanın gecikmesi nedeniyle borçluya munzam zarar tazmin ettirilemeyeceğini, açıklanan nedenlerle davacının haksız davasının reddini talep etmiştir....
Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe: Dava, munzam zarar alacağının tahsili istemine ilişkindir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 122.maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanunî tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukukî kurum düzenleme altına almıştır. Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır....
Kaldı ki 2001/1133 E. sayılı davanın karar gerekçesinde açıkca munzam zarar talep edilemeyeceğine dair bir ifadeye de yer verilmemiştir. Bu nedenle mahkemenin açılan davayı kesin hüküm nedeniyle reddetmesi isabetsiz olduğundan işin esasının incelenerek munzam zararın oluşup oluşmadığı değerlendirilip takdir olunarak dava hakkında karar verilmelidir. Bu hususlar üzerinde durulmadan davanın kesin hüküm nedeniyle reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür. SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 825,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 04.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi....