İnceleme konusu olayda; davacının, Türk vatandaşlığını 16.04.1997 kaybettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının Almanya ülkesinde çalışmaya başladığı tarih ile Türk vatandaşı olarak geçen süreler dikkate alınarak 01.08.1988- 16.04.1997 tarihleri arasındaki dönem yönünden 3201 sayılı Yasa kapsamında borçlanma hakkı olduğuna dair hüküm kurulması gerekirken, hükmün infazında tereddüt yaratacak şekilde “01.08.1988- 31.05.2012” tarihleri arasındaki süreyi borçlanabileceğinin tespitine dair hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Ne var ki, bu aykırılıkların giderilmesi, yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm bozulmamalı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır....
Gerçekten, iddia, savunma ve tüm dosya içeriğine göre, davacının Bakanlar Kurulu’nun 04.11.1999 gün ve 1999/13595 sayılı kararı ile Türk vatandaşlığından çıkmasına izin verildiği, 03.04.2000 tarihinde Alman vatandaşlığını kazandığı, çıkma belgesini teslim aldığı, 31.05.2000 tarihi itibariyle Türk vatandaşlığını kaybettiği, 20.11.2006 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvurarak Almanya’da geçen hizmetlerini 3201 sayılı Yasa’ya göre değerlendirilmesi için borçlanma talebinde bulunduğu, davalı Kurum tarafından yurtdışında geçen çalışma sürelerini borçlanma hakkının sadece Türk vatandaşlığına haiz olanlara tanındığı gerekçesiyle isteğinin reddedildiği hususları tartışmasızdır. Uyuşmazlık, Türk vatandaşlığından izin yolu çıkanların yurtdışında geçen hizmetlerini 3201 sayılı Yasa’ya göre borçlanıp borçlanamayacağına ilişkindir....
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının Bakanlar Kurulunun izniyle Türk vatandaşlığından 05/05/2011 tarihinde çıktığı, öte yandan davacının eşi olan Osman HISIM'ın 19/10/2010 tarihinde vefat ettiği, muris Osman Hısım'ın yurtdışı çalışma kaydının bulunduğu, davacının vefat eden eşinin yurt dışında geçen çalışma süresinden 1800 günü borçlanmak için Kuruma müracaat ettiği, Kurumunda bu talebi davacının Türk Vatandaşı olmadığı gerekçesi ile reddettiği anlaşılmaktadır. Kurum her ne kadar davacının vefat eden eşinin hizmetlerini borçlanma talebini davacının Türk vatandaşı olmadığı gerekçesi ile reddetmiş ise de, 3201 sayılı Yasanın 1.maddede Türk vatandaşları ile doğum ile Türk vatandaşı olupda çıkma izni almak sureti ile Türk vatandaşlığını kayebedenlerin yurt dışındaki sigortalılık sürelerini borçlanabileceği ortadadır. Dolayısıyla sigortalının kendisine tanınan bu hakkın hak sahibi olan eşine tanınmaması Sosyal Güvenlik ilkeleri ile bağdaşmamaktadır....
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden, soyadının değiştirilmesi istenen davacının 10.11.1997 tarihinde kendi isteği ve İçişleri Bakanlığı'nın izni ile Türk vatandaşlığından çıktığı ve nüfus kaydının kapatıldığı anlaşılmaktadır. Ancak davacı daha sonra 04.05.2002 tarihinde Türk vatandaşı olan ... ile evlenmiştir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 25. maddesi “Evlenmekle Türk Vatandaşlığını kazanan kadın, kocasının hanesine tescil edilir. Bu şekilde aile kütüklerine tescil edilen kadının ölüm dışında evliliğinin sona ermesi halinde kaydı, kayıtlı bulunduğu kütüğün sonuna taşınır.“ hükmünü taşımaktadır. Bu durumda Türk vatandaşı ile evlenmekle davacının nüfus kaydının yeniden açıldığını kabul etmek gerekmektedir....
Davalı … Bakanlığının Tarafından; Dava konusu olayda aynı zamanda Suriye vatandaşı olduğu iddia edilen …'in nüfus kayıtlarında bekar olduğu, Suriye kayıtlarına göre 2006 yılında öldüğü, davacının …'in ölümünden 11 yıl sonra aynı zamanda Suriye vatandaşı ve evli olduğunun öne sürüldüğü, …'in nüfus kaydının incelenmesinden babasının 1914 yılında ölmüş olmasına rağmen doğum tarihinin 1919 olduğu ve nüfus kütüklerine tescilinin usulsüz olduğu, Milli Savunma Bakanlığı Midyat Askerlik Şubesi Başkanlığının … tarih ve … sayılı yazısına istinaden …'in yoklama kaçağı olduğu ve davacının iddiasına göre Suriye vatandaşlığına izinsiz geçtiği, o tarihte yürürlükte bulunan 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 9. ve 10. maddeleri uyarınca Türk vatandaşlığını kaybettiği ancak bu durumun tespiti yapılamadan Türk vatandaşlığı kaydının muhafaza edildiği, davacının iyiniyet iddiasından söz edilemeyeceği, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 4/b maddesi uyarınca "Birden...
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacı tarafından, babası olan Irak vatandaşı … ile Bakanlar Kurulu'nun 25/02/1974 tarih ve 7909 sayılı kararı ile Türk vatandaşlığını kaybeden …'nın aynı kişi olduğu ileri sürülmüş ise de, Irak resmi makamlarından alınan belgeler ile Türkiye'de kayıtlı …'nın nüfus kayıtlarının birbirini tutmadığı, Türkiye'de kayıtlı …'nın Türk vatandaşlığından çıktığı ana kadar çok uyruklu olduğuna ilşkin bir açıklama bulunmadığı dikkate alındığında; babasının Türk vatandaşı olduğu iddiasını adli yargıda yaptırılmış bir tespite dayalı olarak ispat edemeyen davacının başvurusunun mevcut kayıtlara dayanılarak, bilgilerin birbirini tutmadığı gerekçesiyle reddi yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir....
(X)-KARŞI OY : Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuran bir yabancının, 5901 sayılı Kanun'da belirlenen şartların varlığı halinde yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığına alınabileceği anlaşılmakla birlikte; vatandaşlığın bir bireye verilmesi egemenlik hakkıyla doğrudan ilgili olduğundan, aranan şartları taşımış olmanın vatandaşlığın kazanılmasında kişiye mutlak bir hak kazandırmayacağı açıktır. Bu durumda, vatandaşlık vermek devletin hükümranlık hakkı olduğundan, Türk vatandaşlığını kazanma istemiyle başvuruda bulunan bir yabancı hakkında Kanun'da belirtilen şartları taşısa dahi devlet tarafından hükümranlık hakkı kullanılarak vatandaşlık verilmeyebilir. Bu haliyle hükümranlık yetkisi dahilinde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyuyla Daire kararına katılmıyorum....
-2- SONUÇ: Hüküm fıkrasının birinci bendi tümüyle silinerek yerine “Davanın kabulüne; Davacının Türk vatandaşlığını kaybettiği 29.03.1999 tarihinden önceki borçlanmaya esas süreleri, talep tarihinde Türk vatandaşı olma şartı aranmaksızın 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanabileceğinin tespitine” bendinin yazılmasına ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 12.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi....
D A N I Ş T A Y ONUNCU DAİRE Esas No : 2019/12277 Karar No : 2022/3432 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ... VEKİLİ : Av. ... KARŞI TARAF (DAVALI) : ... Bakanlığı VEKİLİ : İSTEMİN_KONUSU : Türk vatandaşlığından çıkma izni verilen davacının askerlik hizmeti nedeniyle aranan kişi konumuna düştüğünden bahisle tarafına Türk vatandaşlığından çıkma belgesinin verilmemesine ilişkin bila tarih ve sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan dava sonucunda; ... İdare Mahkemesince, Danıştay Onuncu Dairesinin 07/06/2016 tarih ve E:2013/6594, K:2016/3084 sayılı bozma kararına uyulmak suretiyle davanın reddi yolunda verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir....
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi Dava, aksi Kurum işleminin iptaline, davacının Türk vatandaşlığını kaybettiği 10.11.2000 tarihine kadar yurtdışı sürelerini, borçlanma talep tarihindeki prim üzerinden 3201 sayılı Yasa uyarınca borçlanabileceğinin tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, daiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 15.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi....