DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER ve GEREKÇE: Taraflar arasındaki dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Somut olayda; davacının, mülkiyeti kendisine ait ve ailecek ikamet ettikleri taşınmazı, hakkında yapılan icra takipleri nedeniyle satılacağı korkusu ile davalıya 21/01/2011 tarihinde 25.200,00 TL karşılığında satarak devretmiş olup, bu satışın gerçek bir satış olmadığını, kendisinin kandırıldığını ileri sürerek iptalini talep ettiği, yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda taraflar arasındaki satışın inançlı işlem kabul edilerek davacının davasının kabulüne karar verildiği, verilen kararın davalı tarafından istinafa taşındığı görülmüştür....
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır. İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir....
O halde mahkemece öncelikle yapılacak iş, yukarıda belirtilen hususlarda gerekli inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra gerekirse uzman bilirkişiden de rapor alınarak aracın dava tarihindeki değeri belirlenerek belirlenen miktar üzerinden peşin karar ve ilam harcının tamamlanması için davacıya süre verilerek sonucuna göre işlem yapılmasıdır. Harcın tamamlanması halinde, iddianın ileri sürülüş biçimi ve tarafların da kabullerine göre taraflar arasında inançlı işlem olduğu sabittir. İnançlı işlem ile bir kimse sahip olduğu mülkiyet veya alacak hakkını, belirli bir süre veya amaçla bir başka kimseye geçirir. Mülkiyet ya da hak kendisine geçirilen kimse ise, süre dolunca ya da hedeflenen amaca ulaşılınca, inanç anlaşmasına göre mülkiyeti veya alacak hakkını tekrar inanana devretme borcunu yüklenir....
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece kararın gerekçesinin inançlı işleme dayandırılmış ise de, bu gerekçenin yerinde olmadığını, inançlı işlemlerin temelinde muvazaa yattığını, oysa müvekkili ve davalı arasında muvazaa söz konusu olmayıp, zorunluluktan kaynaklanan bir işlem yapıldığını, öte yandan yapılan işlemin inançlı işlem olarak kabulü halinde dahi davalının dava konusu taşınmazın kendisine verildiğine ilişkin ikrarının bulunduğunu, ikrar nedeni ile davanın kabulü gerektiğini, İstanbul'daki müvekkiline ait taşınmazın satılmış olması veya ellerinde nakit para bulunması halinde taşınmaz ve araç alınırken kredi çekilmesi gerekmeyeceğinden dava konusu taşınmaz ve aracın davalı adına tescilinin söz konusu olmayacağını ileri sürerek, kararın kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir....
Mahkemece, tanık beyanları, ödeme kayıtları, banka dekontları ile aracın halen davacının zilyetliğinde bulunduğu, davacının ... alabilmek için davalı ile anlaşarak bu yola başvurdukları ve aracı satın almış gibi yaparak araç kredisi alıp bunu kullandığı, aracın halen davacının elinde bulunduğu halde kaydın davalı adına gözüktüğü ancak aralarında çıkan başka bir uyuşmazlık nedeniyle davalının aracın devrini davacıya vermediği gerekçe gösterilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. İnançlı işlem, “başkasına bir hak devreden tarafın (inanan), bir hakkı devralan tarafa (inanılana), taraflarca güdülen amaç sona erince veya gerçekleşince, inanana ya da üçüncü bir kişiye söz konusu hakkı devretme taahhüdü” olarak tanımlanmaktadır. (T...... 5.2.1947 gün ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, inançlı işleme dayalı bir dava, ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Tanık beyanları hükme dayanak yapılamaz....
Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (HMK. m. 311). Çünkü, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda "Rızadaki fesat" başlığı altında "Hata", "Hile" ve "İkrah" olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda ise 30 ila 39. maddeler arasında bu defa "Yanılma", "Aldatma" ve "Korkutma" başlıkları altında düzenlenmiştir. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli olmayıp, HMK'nın 311. maddesinde de açıkça belirtildiği gibi irade bozukluğu hâllerinde kişiye iptal hakkı tanınmıştır....
D)İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin hile ile kandırıldığını, tapu devrinin geçerli olmadığını, müvekkili adına her hangi bir borç kaydı ve ortada davalı tarafından iddia edilen borçlara ilişkin yazılı delil bulunmadığını, mahkemenin inançlı işlem tanımlamasına katılmanın mümkün olmadığını, yazılı delil sunulmadığı şeklindeki kararına itiraz ettiklerini, dosyada bir çok yazılı delil ve delil başlangıcı teşkil edecek evrak sunulduğunu belirterek kararı istinaf etmiştir. E)DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, irade fesadı ve inançlı işlem nedeniyle tapu iptal tescil istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir....
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır. İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi ./.. 2009/11057 - 12872 - 2 - yararına, doğrudan doğruya ve dolayı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir....
İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder. İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir ... ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye "inanan" adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de "inanılan" denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise "inanç konusu şey" olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır....
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarih ve 2009/1-443 E., 2009/539 K.; 01.02.2012 tarih ve 2011/14-688 E., 2012/34 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. İspat kuralları açısından bakıldığında ise inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen tarafın 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190/1. maddesi uyarınca iddiasını ispat etmesi gerektiği kuşkusuzdur. İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir (Özkaya, E.; İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 6. Baskı, sayfa 61)....