Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı yanın müvekkili bankadan kullanmış olduğu krediyi ödemediğini ve borçları muaccel hale geldiğini, mevcut borçlara istinaden müşterinin talebi ve isteği ile vefa hakkı kullanıldığını, davacı yanın davaya konu protokolün vefa hakkı değil inançlı işlem olduğunu ileri sürdüğünü, asla kabul olmamakla birlikte, bahse konu işlemin inançlı işlem olduğunu varsaydığında hukuki sonucun değişmeyeceği izahtan vareste olduğunu, geri alımlı satış sözleşmesi ile inançlı devir arasındaki en önemli farkın, inançlı işlemde inanılanın taşınmazın mülkiyetini iade borcunun sözleşmedeki koşullarının yerine gelmesiyle kendiliğinden doğması olduğunu, müvekkili bankanın davacı ile imzalamış olduğu protokolün 3.4 maddesinde, borçluya geri alım hakkının kullanılması veyahut kullanılmamasına dair bir seçimlik irade sunulduğunu, işbu durum dahi sözleşmeyi inançlı işlem statüsünden ayırdığını beyanla, davanın müvekkili banka tarafından reddini, verilen ihtiyadi tedbir...
XX 123 plaka sayılı araçların kayıt ve tescillerinin iptali ile davacı adına kayıt ve tesciline karar verilmesini, bu talepler uygun görülmediği takdirde davacının ticari faaliyetleri sonucu elde edilen gelirlerle ve satın aldığının ve katkısının miktar olarak tespiti ile bu miktarın davalarda müşterek ve müteselsilen dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir....
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır. İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir....
Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/576 Esası üzerinden açılan davadan feragat sebebiyle mahkemece 2020/823 Karar sayılı ilamla davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği ve kararının 01/06/2021 tarihinde kesinleştiği, eldeki dava ile feragatin gerçek irade ve isteği yansıtmadığı, kayıtların karışması sebebiyle sehven gönderildiği ileri sürülerek feragatin iptali ile icra takibinin devamının talep edildiği, mahkemece ileri sürelen sebeplerin feragatin iptalini sağlamadığı gerekçesi ile kesin hüküm sebebiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. 6100 sayılı HMK'nın 311. maddesi “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.” hükmü yer almaktadır....
Davalı-karşı davacı kadın 16.01.2017 tarihinde verdiği dilekçeyle nafaka ve tazminat taleplerinden feragat ettiğini bildirmiş, ancak 19.01.2017 tarihinde yeni bir dilekçe vererek feragat beyanının davacı-karşı davalı erkeğin tehdit ve zorlamasına dayalı olduğundan geçersiz olduğunu bildirmiş, bu iddiasına ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 19.01.2017 tarihli şikayet dilekçesi ve polis ifade tutanaklarını ibraz etmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 311. maddesi uyarınca feragat kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde feragatin iptali istenebilir. Feragat, davayı sona erdiren kesin bir işlem olması sebebiyle feragetten dönülemez ise de, davalı-karşı davacı kadın feragatın ikrah sebebiyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebilir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş feragatın irade bozukluğu sebebiyle geçersiz olduğu iddiasını hadise olarak inceleyip, sonucu uyarınca karar vermekten ibarettir....
(Borçlar Kanunu'nun 31.) maddesine göre, aldatma (hile) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; mahkemece hile hukuksal nedeni yönünden bir inceleme ve araştırma yapılmamış, uyuşmazlık inançlı işlem olarak kabul edilmek suretiyle sonuca gidilmiştir. Hâl böyle olunca; öncelikle davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, anılan sürede açılmış ise yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda hile bakımından araştırma ve inceleme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerindedir....
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; vekaleten satın almaya dayalı vekalet ilişkisine bağlı olarak değerlendirme yapıldığın ancak açılan davanın dava dilekçesinde, yargılama sırasındaki tarafların ,tanıkların beyanları ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere kardeşler arasında güvene dayalı, inanç ilişkisine bağlı olarak yapılan haksız işlemden dolayı dava açıldığını tarafların asıl iradelerinin birlikte inşaat yapacaklarını ve birbirlerine vekâleten değil inanca dayalı bir ortaklık olduğunu kararın kaldırılmasını talep etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE; Dava; dava dilekçesindeki anlatım ve dosya münderecatına göre inançlı işlem, vekaletin kötüye kullanılması ve irade sakatlığı hukuksal nedenlerine dayalı açılan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir Mahkemece davanın reddine karar verildiği kararın davacı vekilince istinaf edildiği anlaşılmıştır....
İspat kuralları açısından bakıldığında ise inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen tarafın 4721 s. TMK' nun 6. ve 6100 s. HMK’ nun 190/1. maddesi uyarınca iddiasını ispat etmesi gerektiği kuşkusuzdur. İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir. (Özkaya, E.; İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 6. Baskı, sayfa 61) Diğer taraftan, Hukuk Genel Kurulunun 14.07.2010 tarih ve 2010/14- 394 Esas - 2010/395 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, inanç sözleşmesinin yazılı olması koşulu bir geçerlilik şartı olmayıp ispat şartıdır. İnançlı işlemin yazılı delilini inanç sözleşmesi oluşturmaktadır....
Her ne kadar davacı taraf 23/09/2019 tarihli dilekçesi ile silahla tehdit nedeniyle irade yanıltılması sonucu davadan feragat ettiklerini, feragat dilekçesinin işleme konulmamasını talep etmiş ise de; davacının dilekçe tarihinde davanın karara çıkarıldığı, "Feragat ve kabulün sonuçları" başlıklı HMK'nın 311. Maddesinin irade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptalinin istenebileceği düzenlemesi dikkate alındığında davacının irade bozukluğu iddiasının ayrı bir davanın konusu olduğu anlaşılmakla, davanın feragat nedeniyle reddine," şeklinde karar verildiği anlaşılmıştır....
Keza, 6100 sayılı HMK'nun 311. maddesi, ''feragat ve kabul kesin hüküm gibi sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde feragat ve kabulün iptali istenebilir.'' hükmünü öngörmektedir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakınca, öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davacının feragat beyanının irade bozukluğu hallerinden biriyle malul olup olmadığı hususudur....