Davacı, davalılara ödünç para verdiğini, senet aldığını, başlattığı kambiyo takibinin iptal edildiğini alacağının ödenmediğini belirterek genel hükümler çerçevesinde alacak davası açmıştır. Davada 15.7.1997 tanzim 25.6.1998 vade tarihli senede dayanmıştır. Temel ilişki ödünç sözleşmesi olduğuna göre B.K. 125. madde uyarınca zamanaşımı süresi 10 yıldır. Mahkemece, işin esası incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 500,00 YTL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden tarafa iadesine, 15.11.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi....
“Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin karşılıksız olarak kullanılmasını ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir.”Yine TBK Madde 381 ; “Ödünç alan, ödünç konusunun olağan bakım ve koruma giderlerini karşılamakla yükümlüdür.”şeklinde bir hüküm içermektedir. 4.) Davalı şirketin 15.01.2019 tarihli maddi ve hukuki mesnetten yoksun cevabının akabinde müvekkil şirket bir kez daha 16.01.2019 tarihinde davalı şirketten kalıpların iadesini talep etmiştir. (EK 3: Müvekkil Şirket Tarafından Davalıya Gönderilen ---- Sayılı 16.01.2019 Tarihli Evrak.)Dilekçemiz ekinde sunmuş olduğumuz bu cevapta, müvekkil şirketin tedarikçilerinden satın aldığı parçalar için alternatif üreticilerle çalışmasının bir şirket prensibi olduğu beyan ederek kalıpların 2019 yılı ocak ayı içinde iadesi talep etmiştir. 5.)...
Sürenin sonunda da işçinin ödünç alan işveren yanında çalışmaya devam etmesi halinde, bu defa taraflar arasında hizmet sözleşmesi devrinin gerçekleştiği kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 16.6.2008 gün 2007/ 41042 E, 2008/ 15622 K.). Geçici iş ilişkisinde işçi, ödünç veren sürekli işverenin işçisi olmaya devam eder. Ancak işçi geçici süreyle iş görme edimini geçici işverene karşı yerine getirmektedir. Geçici iş ilişkisinde işçinin ödünç verenin işçisi olması sebebiyle bu işyerindeki işçi sayısına dahil olduğu, özellikle bu Kanunun 18.ve 29. maddelerinin uygulanması açısından ödünç alan işveren işçisi olarak değerlendirilemez. İş güvencesinden yararlanabilmek bakımından altı aylık kıdem süresi bakımından geçici iş ilişkisinde geçen süreler de sürekli işveren işyerinde çalışılmış gibi kabulü gerekir. Ödünç iş ilişkisinde, ücret ödemesi yükümlülüğü yine ödünç veren işverene aittir....
Sürenin sonunda da işçinin ödünç alan işveren yanında çalışmaya devam etmesi halinde, bu defa taraflar arasında hizmet sözleşmesi devrinin gerçekleştiği kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 16.6.2008 gün 2007/ 41042–2008/15622). Geçici iş ilişkisinde işçi, ödünç veren sürekli işverenin işçisi olmaya devam eder. Ancak işçi geçici süreyle iş görme edimini geçici işverene karşı yerine getirmektedir. Geçici iş ilişkisinde işçinin ödünç verenin işçisi olması sebebiyle bu işyerindeki işçi sayısına dahil olduğu, özellikle bu Kanunun 18.ve 29. maddelerinin uygulanması açısından ödünç alan işveren işçisi olarak değerlendirilemez. İş güvencesinden yararlanabilmek bakımından altı aylık kıdem süresi bakımından geçici iş ilişkisinde geçen süreler de sürekli işveren işyerinde çalışılmış gibi kabulü gerekir. Ödünç iş ilişkisinde, ücret ödemesi yükümlülüğü yine ödünç veren işverene aittir....
Mahkemece dinlenen tanıklar Süleyman Ayata ve Tevfik Gürson'un ; paranın ödünç olarak verildiğine ilişkin görgüye dayalı bir beyanları bulunmamaktadır. Tanık Tevfik Gürson; " Sonradan davacı ile konuştuğumuzda davalıya 100.000,00 Dolar borç verdiğini" söylediğini beyan etmiştir. Tanığın bu beyanı davacının kendisine yapılan anlatımlarından ibarettir. Tanıkların "paranın ödünç olarak verildiğine ilişkin "görgüye dayalı beyanları bulunmamaktadır....
Maddesinde "Ödünç sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin karşılıksız olarak kullanılmasını ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi üstlendiği sözleşme" olarak tanımlanmış, aynı Kanun'un 386. Maddesinde ise "Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşme" olarak tanımlanmıştır. Yargıtay tarafından istikrarlı bir şekilde kabul edildiği üzere havale; bir ödeme vasıtası olup, var olan bir borcun ödendiğini gösterir. Başka bir ifade ile; havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda karine mevcuttur. Bu karinenin aksini havaleyi gönderen şahsın ispat etmesi gerekir. Somut olayda davalı, davacı tarafından gönderilen 52.000 TL nin borcun ödenmesine ilişkin olduğunu beyan etmiş olup ispat yükü davacı taraftadır....
Türk Borçlar Kanununun 386. maddesi; “Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir miktar parayı yada tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmüne amirdir. Bu kapsamda karz akdi sözleşmelerinin temelini ödünç verilen para veya tüketilebilen bir şey oluşturmaktadır. Bu kapsamda borcun kaynağı, ödünç verenin yaptığı ödeme değil, sözleşmenin içinde yer alan geri verme vadidir. Borçlar Kanununda tüketim ödüncü sözleşmesinin kurulabilmesi için herhangi bir şekil şartı öngörülmediğinden sözlü olarak kurulabilmesi de mümkündür. Ancak HMK hükümleri uyarınca ispat hukuku açısından yazılı şekilde yapılması uygun olmaktadır. Ayrıca tüketim ödüncü sözleşmesi de eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Zira ödünç veren ödüncü teslim etmekle yükümlü olup ödünç alan aldığı şeyi aynı miktar ve vasıfta geri vermekle yükümlüdür....
Türk Borçlar Kanununun 386. maddesinde ödünç sözleşmesinin tanımı" tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelikte ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği bir sözleşmedir. " şeklindedir. İncelenen dosyada, davalı tarafından ödünç verildiği iddia edilen ve icra takibine konu edilen miktar yönünden davacı borçlu olmadığının tespitini ve söz konusu bedelin ödünç olarak verilmediği iddiasıyla menfi tespit davasını açtığı anlaşılmıştır. Davalı ödünç olarak verdiğini iddia ettiği bedelle ilgili banka dekontu ibraz etmiş ve açıklamada da borç karşılığı yazıldığı görülmüştür. Dolayısıyla menfi tespit davasında alacaklı konumunda bulunan davalı ödünç iddiasını banka dekontuyla ispatlamıştır. Aksine iddiaların davacı tarafından ispatlanması gerekir. Mahkemece toplanan deliller, Yargıtay uygulamaları nazara alındığında mahkemece verilen ret kararının yerinde olduğu anlaşılmıştır....
GEREKÇE : Taraflar arasındaki uyuşmazlık icra takibine ve davaya konu edilen bedelin davalıya ödünç olarak verilip verilmediği hususundadır. İlk derece mahkemesince, dayanak icra dosyası örneği, banka dekontu dosya arasına alınmıştır. İlk derece mahkemesince, havle işleminin bir ödeme vasıtası olduğu ve var olan bir borcun ödendiğini gösterdiğini, dayanak banka havalesinde paranın borç olarak gösterildiğine dair bir açıklama bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Türk Borçlar Kanununun 386. maddesinde ödünç sözleşmesinin tanımı" tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelikte ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği bir sözleşmedir. " şeklindedir. Davacı, davalıya borç olarak gönderdiği paranın iade edilmediğini ileri sürerek talepte bulunmuştur. Davacı ödünç olarak verdiği miktarı banka havalesi yolu ile göndermiştir....
Somut olayda: davacı ile davalı arasında hem ödünç sözleşmesi ilişkisi hem de eser sözleşmesi ilişkisi bulunmaktadır. Taraflar arasındaki ödünç sözleşmesi ilişkisi yönünden; davacının ödünç veren olması nedeniyle 6502 sayılı yasanın 3/1- k maddesi gereğince tüketici sıfatına haiz bulunmadığından uyuşmazlığın çözümünde Tüketici Mahkemelerinin görevli olmadığı, genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki eser sözleşmesi ilişkisi yönünden; davacı vekilinin eser sözleşmesine konu taşınmazın davacı tarafından iş kurmak amacıyla onarımının yaptırıldığının beyan edilmesi nedeniyle davacının mesleki ve ticari amaçlarla hareket ettiği ve 6502 sayılı yasanın 3/1- k maddesi gereğince tüketici sıfatına haiz bulunmadığı anlaşıldığından; uyuşmazlığın çözümünde Tüketici Mahkemelerinin görevli olmadığı, genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmaktadır....