Danıştay 4. Daire Başkanlığı 2023/11576 E. , 2024/2905 K.
"İçtihat Metni"T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2023/11576
Karar No : 2024/2905
DAVACI : … Odası
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri - …
DAVANIN KONUSU : 05/03/2022 tarih ve 31769 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 3. ve 4. maddeleriyle, 2. maddesinin, esas Yönetmeliğin 7. maddesinin 1. fıkrasındaki "edilerek yapı yasağı getirilen" ifadesinin "edilen" olarak değiştirilmesine ve aynı maddeye 3. fıkra eklenmesine ilişkin kısmının ve 6. maddesinin esas Yönetmeliğin 17. maddesinin 1. fıkrasına (k), (l), (m) ve (n) bentleri eklenmesine ilişkin kısmının iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Kesin korunacak hassas alanlarda yapı yasağının mutlak korumanın zorunlu gerekliliği olduğu, idarenin koruma yükümlülüğünün muhafaza ve bakım fonksiyonlarından ibaret olduğu, koruma kavramına yapılaşma fonksiyonu dahil edilmediği, bilimsel araştırma ve raporlama süreçlerine tabi olmadan başkaca idari organların karar alma süreçlerine katılmadığı koşullarda Bölge Komisyonları tarafından alınacak kararların keyfi ve sübjektif olacağı, dava konusu işlemin hukuki belirlilik ve güvenlik ilkelerine açıkça aykırı olduğu, nitelikli doğal koruma koruma alanlarının yapılaşma ve kullanıma açılmasını sadece Bölge Komisyonu kararlarına indirgeyen düzenlemenin korunan alanların değerlendirilmesine ilişkin genel ilkelere açıkça aykırı olduğu, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nün tescil işlemlerine karşı yapılan itirazları inceleme ve bu konularda karar alma görev ve yetkisi bulunmadığı, dava konu düzenlemenin, 2863 sayılı Kanuna, Çevre Kanunu'na, Anayasa'ya, Uluslararası Sözleşmelere ve UNESCO kararlarına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI : Düzenleme ile sıkı değerlendirme koşulları ve standartlar belirlendiği ve bu yolla söz konusu alanların muhafazası için önlemler alındığı, Bölge Komisyonları aracılığıyla araziye müdahale biçimine karar verileceği, koruma-kullanma dengesinin sağlanmasının amaçlandığı, Bölge Komisyonu izni olmadan hiç bir faaliyete izin verilemeyeceği, belirsiz yapılaşma ve faaliyetlerle bu alanların tahrip edilmesinin söz konusu olmadığı, bakıma, onarıma, yangın, sel fırtına ve biyotik zararlılarla mücadeleye yönelik gerekli düzenlemeler yapıldığı, dalyan ve lagün ekosistemlerinde doğal dengenin sağlanması amacıyla geleneksel balıkçılık faaliyetlerine yönelik düzenleme yapıldığı, her bir faaliyet özelinde sınırlayıcı ek düzenlemeler yapıldığı, entegre nitelikte olmayan tarımsal amaçlı yapıları kapsayacak şekilde bir düzenleme yapıldığı, bitki yetiştiriciliğine ve kaynak suyu çıkarılmasına olanak sağlayacak şekilde faaliyete izin verilebileceği, kültür balıkçılığının sulama amaçlı göletlerle sınırlandırıldığı, zorunlu teknik altyapı olarak ele alınacak konuların türlerinin belirlendiği, enerji santrallerinin ÇED Yönetmeliği EK-2 listesinde belirlenen üretim kapasitesi ile sınırlandırıldığı belirtilerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : Dava; 05/03/2022 tarih ve 31769 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin, 2. maddesinin, esas Yönetmeliğin 7. maddesinin 1. fıkrasındaki "edilerek yapı yasağı getirilen" ifadesinin "edilen" olarak değiştirilmesine ilişkin kısmı ile aynı maddeye 3. fıkra eklenmesine ilişkin kısmının; esas Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrası ile 9. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişikliklere ilişkin 3. ve 4. maddelerinin; 6. maddesiyle esas Yönetmeliğin 17. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (k), (l), (m) ve (n) bentlerinin iptali istemiyle açılmıştır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca sit niteliğindeki alanların koruma ve kullanma koşullarını belirleme konusunda yetkili kılınan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma Ve Kullanma Koşulları İle İlgili İlke Kararı'nda doğal sit, "Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmış; doğal sitlerin tespitine, koruma ve kullanma koşullarına ilişkin usul ve esaslar da aynı İlke Kararı ile belirlenmiştir.
17/08/2011 tarih ve 28028 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile doğal sitler konusunda köklü değişikliklere gidilmiş ve anılan KHK ile 2863 sayılı Kanun'un "tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 3. maddesine eklenen fıkra ile doğal sit; " jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmıştır.
Yine 648 sayılı KHK ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na eklenen Ek 4. madde ile, doğal sitlerle ilgili olarak, 2863 sayılı Kanundan kaynaklanan yetki ve görevler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bu Bakanlığın bünyesinde kurulan Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu'na devredilmiş ve aynı KHK ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 13/A maddesi ile, Bakanlık bünyesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü kurulmuş, ayrıca 644 sayılı KHK'ya eklenen geçici 6. madde ile de, tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili iş, işlem ve kararlara ilişkin usul ve esaslar ile bu konularda görev yapacak komisyonların teşkili ve çalışma usul ve esaslarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenleceği hükme bağlanmıştır.
Anılan hükümler uyarınca çıkarılan ve 19/07/2012 tarih ve 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikle doğal sit alanlarının tespit ve tesciline ilişkin yeni kriterler belirlenmiş, bu alanlar, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak üç kategoriye ayrılmış ve bu alanlara ilişkin tanımlamalar ile bu alanların ayırt edici özelliklerine yer verilmiştir.
Bu kapsamda, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Tanımlar ve Kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (o) bendinde "Kesin Korunacak Hassas Alanlar", "Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan alanlar" olarak tanımlanmış, "Kesin Korunacak Hassas Alanların Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Kaynak değerlerinin korunması için; alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak kara, su, deniz alanları olup, Cumhurbaşkanı kararı ile ilan edilerek yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlardır." hükmüne yer verilmiş iken, dava konusu edilen değişiklik ile “edilerek yapı yasağı getirilen” ibaresi “edilen” olarak değiştirilmiş ve aynı maddeye yine dava konusu edilen aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Bu alanlarda, kesin yapı yasağı olmakla birlikte faaliyetlerin niteliğine, içeriğine ve zorunluluk haline ilişkin Bölge Komisyonları tarafından yapılacak değerlendirmeye göre;
a)Kamu menfaati gereği zorunluluk arz eden hallerde mevcut yol güzergâhı kullanılması koşuluyla atıksu, içme suyu, doğal gaz ve elektrik hatları,
b) Ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesisler,
c)Orman yangın yolu açılmasına, ormanların bakım ve onarımına, biyotik zararlılarla ve abiyotik (yangın, sel, fırtına) etkenlerle mücadele edilmesine yönelik çalışmalar,
ç)Dalyan ve lagün ekosistemlerinde doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum görüşleri doğrultusunda ve herhangi bir yapı yapılmamak şartıyla alanın özelliğinden kaynaklanan geleneksel avcılık yöntemleriyle yapılan balıkçılık faaliyetleri,
yapılabilir.”
Uyuşmazlığın, dava konusu Yönetmelik değişikliği ile Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin "Kesin Korunacak Hassas Alanların Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “edilerek yapı yasağı getirilen” ibaresinin “edilen” olarak değiştirilmesi yönünden incelenmesinden:
Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek alanlar niteliğindeki bu alanların, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği ve sadece bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunması esas olup, başka herhangi bir amaçla yapılaşmaya açılması, bir diğer deyişle, madde metnindeki "yapı yasağı getirilen" ibaresinin kaldırılması, hem Yönetmelik'te bu alanlar için öngörülen düzenleme ve nitelendirmelere, hem de Çevre Kanunu'na uygun bulunmamıştır.
Yönetmeliğin, dava konusu Yönetmelik değişikliğiyle "Kesin Korunacak Hassas Alanların Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 7. maddesine eklenen üçüncü fıkrası yönünden incelenmesinden:
Kesin korunacak hassas alanlarda, kesin yapı yasağı olmakla birlikte faaliyetlerin niteliğine, içeriğine ve zorunluluk haline ilişkin Bölge Komisyonları tarafından yapılacak değerlendirmeye göre, (a) bendi ile "Kamu menfaati gereği zorunluluk arz eden hallerde mevcut yol güzergâhı kullanılması koşuluyla atıksu, içme suyu, doğal gaz ve elektrik hatları", (b) bendi ile "ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesisler" (ç) bendi ile de, "Dalyan ve lagün ekosistemlerinde doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum görüşleri doğrultusunda ve herhangi bir yapı yapılmamak şartıyla alanın özelliğinden kaynaklanan geleneksel avcılık yöntemleriyle yapılan balıkçılık faaliyetleri" yapılabileceği öngörülmüş olup, maddenin birinci fıkrasında, bu alanların kaynak değerlerinin korunması için alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırılması ve yalnızca bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler çerçevesinde uygulamalar yapılması gerektiği hükme bağlandığından, bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek alanlar niteliğindeki bu alanların, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği ve sadece bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunması esas olduğundan, başka herhangi bir amaçla yapılaşmaya açılmasının, hem madde bütünlüğüne, hem 'kesin yapı yasağı' kavramına, hem de korunan alanların doğallığını muhafaza etme ve mevcut koruma değerlerinin devamlılığını sağlamaya yönelik esaslara aykırı olduğu, diğer taraftan , yapılaşmaya yönelik herhangi bir uygulamaya izin verilmesinin, bu alanlara vereceği zarar ortada iken, uyuşmazlık konusu 2/b bendinde düzenlenen 'ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesislerin' ifadesinin de muğlak olduğu ve belirsizlik yarattığı sonucuna ulaşıldığından , 7. maddeye eklenen 3. Fıkranın (a), (b) ve (ç) bentlerinde hukuka uygunluk görülmemiştir.
Dava konusu Yönetmelikle değiştirilen esas Yönetmeliğin " Nitelikli Doğal Koruma Alanlarının Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 8. maddesinin ikinci fıkrasının incelenmesinden:
Yönetmeliğin ilk halinde, "Nitelikli Doğal Koruma Alanlarının Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında bu alanlar, "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." şeklinde tanımlanmış, aynı maddenin ikinci fıkrasında, sadece örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetlerin bu alanlarda yapılabileceği hükme bağlanmıştır.
Anılan fıkrada 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklik ile, " entegre tesisler ve örtü altı tarım hariç tarım uygulamaları, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları ve alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Bu değişikliğe karşı açılan davada, Danıştay Altıncı Dairesinin 16/03/2022 tarih ve E:2021/216; K:2022/3158 sayılı kararı ile 'hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları' ifadelerinin iptaline karar verilmiştir.
Bu nedenle, uyuşmazlığa konu değişiklikler ile de, Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrası yeniden düzenlenmiş olup;
“(2) Nitelikli doğal koruma alanları; bölgenin doğal yapısı, ekolojik değerleri, silueti, doğal peyzajı ve benzeri ayırt edici özellikleri göz önünde bulundurularak faaliyetlerin niteliğine, içeriğine ve zorunluluk haline ilişkin Bölge Komisyonları tarafından yapılacak değerlendirmeye göre;
a) Entegre tesis içermeyen tarım faaliyetlerinin,
b) Geleneksel yaşam biçiminin gerektirdiği nitelikte, entegre tesis içermeyen hayvanların barınması ve beslenmesi için gerekli olan yapıların,
c) Tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliğinin,
ç) Rekreatif amaçlı iskele ile imar planı kararıyla yapılan ve yüzer sistem kullanılan iskelenin,
d) Doğal kaynak suyunun çıkarılmasına yönelik uygulamaların,
e) Geleneksel balıkçılık faaliyetleri ile sulama amaçlı göletlerde olmak ve üretim kapasitesi 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin EK-2 listesi ile belirlenen alt sınırı aşmamak kaydıyla kültür balıkçılığı faaliyetlerinin,
f) Ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları, elektrik iletim hattı/tesisi, içme ve kullanma suyu hattı, atıksu hattı, trafo, haberleşme servisleri, açık otopark ve alanın korunmasına katkı sağlayacak arıtma tesisleri ile faaliyetlerinin özelliği ve alanın coğrafi yapısı gereği başka güzergâhtan geçirilmesi kamu menfaatiyle bağdaşmayan enerji iletim hatlarının,
g) Ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesislerin,
ğ) Yöre halkının ihtiyaçlarıyla sınırlı kalmak ve toplam yapılaşması kara alanın %2’sini geçmemek kaydıyla balıkçı barınaklarının,
h) Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin EK-2 listesinde yer alan üretim kapasitesi ile sınırlı kalmak kaydıyla hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerji santrallerinin,
ı) İçme suyu amaçlı baraj ve göletler ile tarımsal sulama amaçlı göletlerin,
i) Alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı açık spor alanları, çadırlı kamp ve karavan ile günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.” şeklinde değiştirilmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in 8. maddesinin 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanları, "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." olarak tanımlanmış; 3. fıkrasında ise, bu alanların, "(a) Doğal karakterini korumuş, büyük memeliler dahil besin zinciri içerisinde av-avcı ilişkisini muhafaza eden, yerli bitki ve hayvan topluluklarını bulunduran, özgün ekosistem yapısına sahiptir. (b) Modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşır. (c) Doğal alanların ekolojik bütünlüğünü sağlar. (ç) Aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzaktır. (d) Yaban hayvanlarının barınma, beslenme ve üreme gibi hayati ihtiyaçlarını temin edebileceği uygun yaşama şartlarını sağlar. (e) Biyolojik çeşitliliği, ekolojik süreçleri, ekosistem hizmetlerini, ekolojik barınakları muhafaza eder ve iklim değişikliklerine tampon sağlar. (f) Korunacak hedef tür veya türlerin yıl içerisinde dönemlerine bağlı yaptıkları göç ve yayılma alanlarını ve göç yollarını ihtiva eder. (g) Peyzaj değeri yüksektir." kriterlerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği düzenlenmiştir.
Uyuşmazlığa konu değişiklik ile yeniden düzenlenen Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi ile, 'entegre tesis içermeyen tarım faaliyetlerinin' bu alanlarda yapılabileceği hükme bağlanmıştır.
Oysa, alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esas olup, 8. maddenin üçüncü fıkrasında; bu alanların, modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzak alanlar olması gerektiği belirtilmiştir.
Bu alanlarda daha önceki düzenlemede, örtü altı tarım uygulamalarının yapılamayacağı belirtilmiş iken, yapılan değişiklik ile, gerekçesi davalı idarece ortaya konulamayan şekilde, örtü altı tarım (sera) uygulamalarının yapılabilmesine imkan tanınmış olup, bitkilerin yetişmesine uygun şartların sağlanması amacı ile çevre şartları kontrol edilebilen veya düzenlenebilen ve cam, plastik, fiberglas gibi ışığı geçiren materyallerle örtülerek yapılan ve yoğun (intansif) tarım metotlarından olan örtü altı tarım uygulamalarına izin verilmesinin, nitelikli doğal koruma alanı tanımına ve ayırt edici özelliklerine aykırılık teşkil ettiği sonucuna varılmıştır. Belirtilen nedenle Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Uyuşmazlığa konu değişiklik ile Yönetmeliğin 8. Maddesinin yeniden düzenlenen ikinci fıkrasının (d), (e), (f), (g), (ğ), (ı) bentleriyle, nitelikli koruma alanlarının "Doğal kaynak suyunun çıkarılmasına yönelik uygulamaların", 'sulama amaçlı göletlerde olmak... kaydıyla kültür balıkçılığı faaliyetlerinin', 'Ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapılarının', 'Ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesislerin', 'toplam yapılaşması kara alanın %2’sini geçmemek kaydıyla balıkçı barınaklarının' yapılabildiği alanlar olarak belirlenmesi açısından;
Önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, söz konusu faaliyet türlerinden bazılarının doğrudan doğruya, bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı dolayısıyla söz konusu ifadelerin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na, genel koruma ilkelerine ve Yönetmelik'in 8. maddesinin herhangi bir değişikliğe konu edilmeyen 1. fıkrasında yer alan "nitelikli doğal koruma alanı" tanımı ile 3. fıkrasında belirtilen, nitelikli doğal koruma alanlarının taşıması gereken kriterlere uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde yer alan "hidroelektrik" ibaresi ile 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hidroelektrik" ibaresi yönünden:
Yönetmelik'in "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrasında bu alanlar; "Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlar" olarak tanımlanmış iken bu tanım, 16/03/2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelik değişikliği ile "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır." şeklinde değiştirilmiş, bu değişikliğe karşı açılan davalar nedeniyle, uyuşmazlığa konu değişiklik yapılarak, “(1) Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; bölgenin doğal yapısı, ekolojik değerleri, silueti, doğal peyzajı ve benzeri ayırt edici özellikleri göz önünde bulundurularak faaliyetlerin niteliğine ve içeriğine ilişkin Bölge Komisyonu tarafından yapılacak değerlendirmeye göre; kesin korunacak hassas alanlarda ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetlere, tarım ve hayvancılık amaçlı entegre tesislere, hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerji santralleri ile turizm ve yerleşimlere izin verilen alanlardır. Bu alanlarda izin verilen faaliyetler, 7 nci maddenin üçüncü fıkrası ile 8 inci maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi değildir.” şeklini almıştır.
5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun'un 8. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, Doğal Sit Alanlarında yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulabileceği açıktır.
Ancak, anılan hükmün koşulsuz olarak tüm doğal sit alanlarında yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verileceği anlamına gelmemektedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 05/07/2012 tarih ve E:2011/27, K:2012/101 sayılı kararında; "İptali istenilen kural; milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ile tabiatı koruma alanlarında, muhafaza ormanlarında, yaban hayatı geliştirme sahalarında, özel çevre koruma bölgelerinde ilgili Bakanlığın, doğal sit alanlarında ise ilgili koruma bölge kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verileceğini öngörmektedir.
Kuralda yer alan milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri ile doğal sit alanları; Çevre Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Orman Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Kara Avcılığı Kanunu'nda getirilen hükümlerle özel olarak korunan alanlardır. Bu alanlarda yapılaşmaya gidilebilmesi, öncelikle söz konusu Kanunlarda böyle bir yapılaşmaya olanak tanınmasına ve bu doğrultuda yetkili makamlarca izin verilmiş olmasına bağlıdır.
İptali istenilen kural, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulabilmesi bakımından yukarıda anılan Kanunlarda öngörülen düzenlemelerin uygulanma zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bir başka deyişle, 6094 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri ile doğal sit alanlarında ilgili mevzuat uyarınca kurulması mümkün olmayan yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir elektrik üretim tesisinin, 6094 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesiyle kurulabilmesi mümkün değildir.
Dava konusu kuralda, belirtilen alanların niteliğine göre ilgili Bakanlık veya koruma bölge kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla bu alanlarda yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verileceğinin belirtilmesi, yetkili makamların olumlu görüş ya da bu olumlu görüş üzerine tesis kurma izni verirken, çevre mevzuatı hükümlerinden bağımsız hareket edebilmelerine olanak tanımamaktadır. Bu bağlamda, iptali istenilen kuralda yer alan 'izin verilir' ibaresi, mevzuata ilişkin bir değerlendirme yapılmaksızın mutlak izin verme zorunluluğunu ifade etmemekte, yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucu mevzuata uygun talepler doğrultusunda izin verilebileceği anlamını taşımaktadır. " belirlemelerine yer verildiği görülmektedir.
Davaya konu edilen 8. maddenin ikinci fıkrasının (h) bendi incelendiğinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği'nin EK-2 listesinde yer alan üretim kapasitesi ile sınırlı kalmak kaydıyla hidroelektrik, enerji santrallerinin, "nitelikli doğal koruma alanlarında" yapılabileceğine ilişkin düzenleme yapıldığı, 9. maddenin birinci fıkrası kapsamında ise, herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında" hidroelektrik, enerji santrallerinin yapılabileceği görülmektedir.
Oysa, doğal sit alanı niteliğindeki nitelikli doğal koruma alanları ile sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında, hidroelektrik santral yapımı gibi, korunması gerekli doğal alana etki olasılığı yüksek olan bir tesise (kurulu gücü yönünden herhangi bir sınırlama olsun veya olmasın) izin verilmesi halinde, HES'lerin ana bölümleri olan baraj alanı, baraj seti, baraj seti arkasındaki rezervuar suyu alanları, su giriş kapıları, tüneller, cebri borular gibi yapılar/uygulamalar ile birlikte etrafta yer alan tali bölümler ve bu bölümler dışında kalan belirli bir alanda, geri dönüşü olmayan şekilde tahribata yol açılacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Kaldı ki, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin, dava konusu değişikliklerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan halinde, "Kurulu gücü 1-10 MWm olan hidroelektrik enerji santralleri" EK-2 listenin 41. maddesinde düzenlendiği görülmekte olup, 29/07/2022 tarih ve 31907 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nde, HES'ler arasındaki bu ayrımın kaldırıldığı, anılan santrallerin çevreye etkileri gözetilerek bundan sonra, "mevcut baraj veya isale hatlarına kurulacak olan hidroelektrik enerji santralleri" haricinde tamamına, bahse konu Yönetmeliğin EK-1. listesinde yer verildiği anlaşılmaktadır.
Başka bir anlatımla; davalı Bakanlık tarafından ÇED Yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile, mevcut baraj veya isale hatlarına kurulacak olan hidroelektrik enerji santralleri haricinde kalan hidroelektrik santrallerinin, herhangi bir kapasite sınırlamasına tabi olmadan, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanan çevresel etki değerlendirmesi uygulanacak projeler arasına alınmasının da, nitelikleri gereği bu tesislerin, çevreye verecekleri muhtemel zararlardan kaynaklandığı açıktır.
Bu itibarla, Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi ile 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hidroelektrik," ibaresine ilişkin kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı, sonucuna ulaşılmıştır.
Dava konusu Yönetmelik Değişikliğinin 6. Maddesiyle esas Yönetmeliğin "Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tescil ve ilanına ilişkin usul ve esaslar" başlıklı 17. maddesinin başlığı, “Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tesciline, ilanına ve itirazlara ilişkin usul ve esaslar” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin birinci fıkrasına,
“k)Tescil işlemine ilan tarihinden itibaren 60 günlük süre içerisinde gerçek ve tüzel kişilerce itiraz edilebilir.
l)Yapılan itirazlar, Genel Müdürlükçe ön incelemeye tabi tutulur. Ön inceleme aşamasında itirazın süresi, başvuranın menfaati ve başvurunun somut gerekçeleri incelenir.
m)Ön inceleme şartlarının sağlanmadığı hallerde başvuru Genel Müdürlük tarafından reddedilir.
n)Ön inceleme şartlarını sağlayan başvuruların esasına ilişkin olarak Genel Müdürlük tarafından değerlendirme yapılır. Uygun bulunmayan itirazlar reddedilir. Maddi hatalar değerlendirilmek üzere Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonuna, diğer itirazlar ise değerlendirilmek üzere Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonuna intikal ettirilir” bentleri eklenmiş olup anılan düzenlemelerde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve koruma ilkelerine aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu, 05/03/2022 tarih ve 31769 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin, 2. maddesinin, esas Yönetmeliğin 7. maddesinin 1. fıkrasındaki "edilerek yapı yasağı getirilen" ifadesinin "edilen" olarak değiştirilmesine ilişkin kısmı ile aynı maddeye eklenen üçüncü fıkranın (a), (b) ve (ç) bentlerinin; esas Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (a), (d), (e), (f), (g), (ğ) ve (ı) bentleri ile Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi ile 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hidroelektrik" ibaresinin İPTALİNE; Yönetmeliğin dava konusu diğer düzenlemeleri yönünden ise DAVANIN REDDİNE, karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 08/05/2024 tarihinde, davacı vekili Av. …'un, davalı idare vekilleri Av. …, Av. …, Av. … ve Av. …'in geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
İLGİLİ MEVZUAT:
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun ilk halinde, doğal sit kavramı tanımlanmamış ise de, aynı Kanun uyarınca sit niteliğindeki alanların koruma ve kullanma koşullarını belirleme konusunda yetkili kılınan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma Ve Kullanma Koşulları İle İlgili İlke Kararı'nda doğal sit, "Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmış; doğal sitlerin tespitine, koruma ve kullanma koşullarına ilişkin usul ve esaslar da aynı İlke Kararı ile belirlenmiştir.
17/08/2011 tarih ve 28028 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile doğal sitler konusunda köklü değişikliklere gidilmiş ve anılan KHK ile 2863 sayılı Kanun'un "tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 3. maddesine eklenen fıkra ile doğal sit; " jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmıştır.
Yine 648 sayılı KHK ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na eklenen Ek 4. madde ile, doğal sitlerle ilgili olarak, 2863 sayılı Kanundan kaynaklanan yetki ve görevler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bu Bakanlığın bünyesinde kurulan Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu'na devredilmiş ve aynı KHK ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 13/A maddesi ile, Bakanlık bünyesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü kurulmuş, ayrıca 644 sayılı KHK'ya eklenen geçici 6. madde ile de, tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili iş, işlem ve kararlara ilişkin usul ve esaslar ile bu konularda görev yapacak komisyonların teşkili ve çalışma usul ve esaslarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenleceği hükme bağlanmıştır.
Anılan hükümler uyarınca çıkarılan ve 19/07/2012 tarih ve 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikle doğal sit alanlarının tespit ve tesciline ilişkin yeni kriterler belirlenmiş, bu alanlar, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak üç kategoriye ayrılmış ve bu alanlara ilişkin tanımlamalar ile bu alanların ayırt edici özelliklerine yer verilmiştir.
Bu kapsamda, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Tanımlar ve Kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (o) bendinde "Kesin Korunacak Hassas Alanlar", "Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan alanlar" olarak tanımlanmış, "Kesin Korunacak Hassas Alanların Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Kaynak değerlerinin korunması için; alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak kara, su, deniz alanları olup, Cumhurbaşkanı kararı ile ilan edilerek yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlardır." hükmüne yer verilmiş iken, dava konusu edilen değişiklik ile “Kaynak değerlerinin” ibaresi “Kesin korunacak hassas alanlar; kaynak değerlerinin” olarak, “bilimsel araştırmalar” ibaresi “bilimsel araştırma” olarak, “edilerek yapı yasağı getirilen” ibaresi “edilen” olarak değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Bu alanlarda, kesin yapı yasağı olmakla birlikte faaliyetlerin niteliğine, içeriğine ve zorunluluk haline ilişkin Bölge Komisyonları tarafından yapılacak değerlendirmeye göre;
a)Kamu menfaati gereği zorunluluk arz eden hallerde mevcut yol güzergâhı kullanılması koşuluyla atıksu, içme suyu, doğal gaz ve elektrik hatları,
b) Ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesisler,
c)Orman yangın yolu açılmasına, ormanların bakım ve onarımına, biyotik zararlılarla ve abiyotik (yangın, sel, fırtına) etkenlerle mücadele edilmesine yönelik çalışmalar,
ç)Dalyan ve lagün ekosistemlerinde doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum görüşleri doğrultusunda ve herhangi bir yapı yapılmamak şartıyla alanın özelliğinden kaynaklanan geleneksel avcılık yöntemleriyle yapılan balıkçılık faaliyetleri,
yapılabilir.”
Aynı Yönetmelik'in "Nitelikli Doğal Koruma Alanlarının Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 8. maddesinde Nitelikli Doğal Koruma Alanları, "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." şeklinde tanımlanmış, ikinci fıkrasında ise "Bu alanlar, örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır." hükmüne yer verilmiş iken, dava konusu edilen düzenleme ile,
“(2) Nitelikli doğal koruma alanları; bölgenin doğal yapısı, ekolojik değerleri, silueti, doğal peyzajı ve benzeri ayırt edici özellikleri göz önünde bulundurularak faaliyetlerin niteliğine, içeriğine ve zorunluluk haline ilişkin Bölge Komisyonları tarafından yapılacak değerlendirmeye göre;
a) Entegre tesis içermeyen tarım faaliyetlerinin,
b) Geleneksel yaşam biçiminin gerektirdiği nitelikte, entegre tesis içermeyen hayvanların barınması ve beslenmesi için gerekli olan yapıların,
c) Tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliğinin,
ç) Rekreatif amaçlı iskele ile imar planı kararıyla yapılan ve yüzer sistem kullanılan iskelenin,
d) Doğal kaynak suyunun çıkarılmasına yönelik uygulamaların,
e) Geleneksel balıkçılık faaliyetleri ile sulama amaçlı göletlerde olmak ve üretim kapasitesi 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin EK-2 listesi ile belirlenen alt sınırı aşmamak kaydıyla kültür balıkçılığı faaliyetlerinin,
f) Ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları, elektrik iletim hattı/tesisi, içme ve kullanma suyu hattı, atıksu hattı, trafo, haberleşme servisleri, açık otopark ve alanın korunmasına katkı sağlayacak arıtma tesisleri ile faaliyetlerinin özelliği ve alanın coğrafi yapısı gereği başka güzergâhtan geçirilmesi kamu menfaatiyle bağdaşmayan enerji iletim hatlarının,
g) Ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesislerin,
ğ) Yöre halkının ihtiyaçlarıyla sınırlı kalmak ve toplam yapılaşması kara alanın %2’sini geçmemek kaydıyla balıkçı barınaklarının,
h) Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin EK-2 listesinde yer alan üretim kapasitesi ile sınırlı kalmak kaydıyla hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerji santrallerinin,
ı) İçme suyu amaçlı baraj ve göletler ile tarımsal sulama amaçlı göletlerin,
i) Alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı açık spor alanları, çadırlı kamp ve karavan ile günübirlik faaliyetlerin,
yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.” şeklinde değiştirilmiştir.
Yine anılan Yönetmelik'in "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrasında bu alanlar; "Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlar" olarak tanımlanmış iken bu tanım, 16/03/2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelik değişikliği ile "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır." şeklinde değiştirilmiş, bu değişikliğe karşı açılan davalarda verilen kararlar nedeniyle, uyuşmazlığa konu değişiklik yapılarak, “(1) Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; bölgenin doğal yapısı, ekolojik değerleri, silueti, doğal peyzajı ve benzeri ayırt edici özellikleri göz önünde bulundurularak faaliyetlerin niteliğine ve içeriğine ilişkin Bölge Komisyonu tarafından yapılacak değerlendirmeye göre; kesin korunacak hassas alanlarda ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetlere, tarım ve hayvancılık amaçlı entegre tesislere, hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerji santralleri ile turizm ve yerleşimlere izin verilen alanlardır. Bu alanlarda izin verilen faaliyetler, 7 nci maddenin üçüncü fıkrası ile 8 inci maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi değildir.” şeklini almıştır.
Son olarak, "Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tescil ve ilanına ilişkin usul ve esaslar" başlıklı 17. maddesinin başlığı, “Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tesciline, ilanına ve itirazlara ilişkin usul ve esaslar” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin birinci fıkrasına,
“k)Tescil işlemine ilan tarihinden itibaren 60 günlük süre içerisinde gerçek ve tüzel kişilerce itiraz edilebilir.
l)Yapılan itirazlar, Genel Müdürlükçe ön incelemeye tabi tutulur. Ön inceleme aşamasında itirazın süresi, başvuranın menfaati ve başvurunun somut gerekçeleri incelenir.
m)Ön inceleme şartlarının sağlanmadığı hallerde başvuru Genel Müdürlük tarafından reddedilir.
n)Ön inceleme şartlarını sağlayan başvuruların esasına ilişkin olarak Genel Müdürlük tarafından değerlendirme yapılır. Uygun bulunmayan itirazlar reddedilir. Maddi hatalar değerlendirilmek üzere Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonuna, diğer itirazlar ise değerlendirilmek üzere Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonuna intikal ettirilir” bentleri eklenmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu edilen hükümlerin, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinin tamamı, aynı maddenin (f) bendinin ''Ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları,'' ibaresi, yine aynı maddenin (h) bendinin tamamı, 9. maddesinin birinci fıkrasındaki ''hidroelektrik," ibaresi dışında kalan kısımlarına yönelik olarak dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile iddia ve savunmaların birlikte incelenip değerlendirilmesi neticesinde; bahsi geçen düzenlemelerde konuya ilişkin yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerine aykırılık bulunmadığı, söz konusu koruma alanlarında yapılacak olan faaliyetlerin niteliğine, içeriğine ve zorunluluk haline ilişkin Bölge Komisyonları tarafından yapılacak değerlendirmeden sonra faaliyetlerin yapılabileceğinin düzenlendiği görülmekte olup, belirtilen kurallarda üst normlara, kamu yararına ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinin tamamı yönünden;
Davaya konu edilen Yönetmeliğin 8. maddenin ikinci fıkrasının (e) bendi incelendiğinde; geleneksel balıkçılık faaliyetleri ile sulama amaçlı göletlerde olmak ve üretim kapasitesi 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin EK-2 listesi ile belirlenen alt sınırı aşmamak kaydıyla kültür balıkçılığı faaliyetlerinin, "nitelikli doğal koruma alanlarında" yapılabileceğine ilişkin düzenleme yapıldığı görülmektedir.
1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'nun "Tarifler" başlıklı 2. maddesinde, " Su ürünleri: Denizlerde ve içsularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve bunların yumurtalarıdır." tanımına; 29.06.2004 tarihli, 25507 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yönetmeliği'nin "Tanımlar" başlıklı 4. maddesinde ise, "Su Ürünleri: Denizlerde ve iç sularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve bunların yumurtalarını (4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanununun kapsamına giren hayvanlar hariç), Su Ürünleri Yetiştiriciliği: Yetiştiricilik tesislerinde, entansif, yarı entansif veya ekstansif şartlarda yapılan, su ürünlerini üretme ve/veya büyütme (besicilik) faaliyetini, Yetiştiricilik Tesisi: Su ürünleri yetiştiriciliğinin yapıldığı yerleri, İç Sular: Göller, suni göller, lagünler, baraj gölleri, bentler, regülatörler, kanallar, arklar, akarsular, mansaplar, üretme ve yetiştirme yerlerini, Kuluçkahane: Su ürünleri damızlık materyallerinden yumurta ve yavru materyaller elde etmek için kurulan tesisleri, Üretme Havuzları: Su ürünleri yetiştiriciliği yapmak amacıyla, toprak, beton ve ağ havuzlar ile plastik veya benzeri malzemeden yapılan tank ve benzer üniteleri, Ağ Havuz (Ağ Kafes): Denizlerde ve iç sularda su ürünleri yetiştiriciliği yapmak amacıyla ahşap, demir veya plastik malzemeler ile ağ kullanılarak yapılan üniteleri, Entansif Yetiştiricilik: Tamamen dıştan yemlemeye dayalı yoğun yetiştiriciliği, Yarı Entansif Yetiştiricilik: Gübreleme ve tamamlayıcı yemlemeye dayalı yetiştiriciliği, Ekstansif Yetiştiricilik: Suyun doğal verimliliğine dayanan, stok kontrolü yapılan düşük üretimli yetiştiriciliği," tanımlarına yer verilmiştir.
Bir tür su ürünü yetiştiriciliği olan kültür balıkçılığı, deniz içerisinde, göl, akarsu veya tatlı su kıyılarında tecrit edilmiş alanlar oluşturularak, balık çeşitleri, kabukluları, su canlıları ve su bitkilerinin doğal ortamlarının dışında yetiştirilerek, çeşitli ihtiyaçların karşılanmasıdır. Söz konusu faaliyet nedeniyle kullanılan besi maddeleri, hayvan dışkıları vb. unsurlardan oluşan atıkların çevreye zarar verdiği bilinen bir olgudur.
Bu durumda, önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, söz konusu faaliyet türlerinden bazılarının doğrudan doğruya, bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı, dolayısıyla, Yönetmeliğin 8. maddesinin (e) bendinde yer alan düzenlemenin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na, genel koruma ilkelerine, nitelikli doğal koruma alanlarının taşıması gereken kriterlere uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, her ne kadar düzenlemede kültür balıkçılığı faaliyetleri açısından, geleneksel balıkçılık faaliyetleri ile sulama amaçlı göletlerde olmak ve ÇED Yönetmeliği EK-2 listesi ile belirlenen alt sınırı aşmamak kaydı getirilmiş ise de, gerek geleneksel balıkçılık faaliyeti denilerek çok geniş bir faaliyet alanı belirlenmiş olması, gerekse de kapasitesine göre üretim faaliyetinin gerektireceği diğer besleme, bakım, nakil, atık vb hususların bu alanlarda yaratabileceği tahribat dikkate alındığında, nitelikli doğal koruma alanlarının korunmasında, balık yetiştiriciliğinden daha fazla kamu menfaatinin bulunduğu değerlendirildiğinden, düzenleme ile geleneksel balıkçılık faaliyetleri ile sulama amaçlı göletlerde olmak ve ÇED Yönetmeliği EK-2 listesi ile belirlenen alt sınırı aşmamak kaydının getirilmiş olması, bu alanlarda kültür balıkçılığı faaliyetlerine izin verilmesi açısından yeterli görülmemiştir.
Aynı Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendinin ''Ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları,'' ibaresi yönünden;
Davaya konu edilen Yönetmeliğin 8. maddenin ikinci fıkrasının (f) bendi incelendiğinde; ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları, elektrik iletim hattı/tesisi, içme ve kullanma suyu hattı, atıksu hattı, trafo, haberleşme servisleri, açık otopark ve alanın korunmasına katkı sağlayacak arıtma tesisleri ile faaliyetlerinin özelliği ve alanın coğrafi yapısı gereği başka güzergâhtan geçirilmesi kamu menfaatiyle bağdaşmayan enerji iletim hatlarının, nitelikli koruma alanlarında yapılabileceğine ilişkin düzenleme yapıldığı görülmektedir.
Davaya konu Yönetmelikte, bazı teknik alt yapı gereklilikleri olarak elektrik iletim hattı/tesisi, içme ve kullanma suyu hattı, atıksu hattı, trafo, haberleşme servisleri, açık otopark ve alanın korunmasına katkı sağlayacak arıtma tesisleri ile faaliyetlerinin özelliği ve alanın coğrafi yapısı gereği başka güzergâhtan geçirilmesi kamu menfaatiyle bağdaşmayan enerji iletim hatlarının yapılabileceği kurala bağlanmış ise de, nitelikli doğal koruma alanlarının yukarıda yer verilen tanımı ve özellikleri dikkate alındığında "ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları" ifadesinin muğlak bir ifade olduğu, belirsizlik yarattığı ve açıklığa kavuşturulması gerektiği; düzenlemenin bu şekliyle hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Yine aynı maddenin (h) bendinin tamamı ile aynı Yönetmeliğin 9. maddesinin birinci fıkrasındaki ''hidroelektrik," ibaresi yönünden;
5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun'un 8. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, Doğal Sit Alanlarında yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulabileceği açıktır. Ancak, anılan hükmün koşulsuz olarak tüm doğal sit alanlarında yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verileceği anlamına gelmeyeceği de açıktır.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 05/07/2012 tarih ve E:2011/27, K:2012/101 sayılı kararında; "İptali istenilen kural; milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ile tabiatı koruma alanlarında, muhafaza ormanlarında, yaban hayatı geliştirme sahalarında, özel çevre koruma bölgelerinde ilgili Bakanlığın, doğal sit alanlarında ise ilgili koruma bölge kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verileceğini öngörmektedir. Kuralda yer alan milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri ile doğal sit alanları; Çevre Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Orman Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Kara Avcılığı Kanunu'nda getirilen hükümlerle özel olarak korunan alanlardır. Bu alanlarda yapılaşmaya gidilebilmesi, öncelikle söz konusu Kanunlarda böyle bir yapılaşmaya olanak tanınmasına ve bu doğrultuda yetkili makamlarca izin verilmiş olmasına bağlıdır. İptali istenilen kural, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulabilmesi bakımından yukarıda anılan Kanunlarda öngörülen düzenlemelerin uygulanma zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bir başka deyişle, 6094 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri ile doğal sit alanlarında ilgili mevzuat uyarınca kurulması mümkün olmayan yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir elektrik üretim tesisinin, 6094 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesiyle kurulabilmesi mümkün değildir. Dava konusu kuralda, belirtilen alanların niteliğine göre ilgili Bakanlık veya koruma bölge kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla bu alanlarda yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verileceğinin belirtilmesi, yetkili makamların olumlu görüş ya da bu olumlu görüş üzerine tesis kurma izni verirken, çevre mevzuatı hükümlerinden bağımsız hareket edebilmelerine olanak tanımamaktadır. Bu bağlamda, iptali istenilen kuralda yer alan 'izin verilir' ibaresi, mevzuata ilişkin bir değerlendirme yapılmaksızın mutlak izin verme zorunluluğunu ifade etmemekte, yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucu mevzuata uygun talepler doğrultusunda izin verilebileceği anlamını taşımaktadır." belirlemelerine yer verildiği görülmektedir.
Davaya konu edilen Yönetmeliğin 8. maddenin ikinci fıkrasının (h) bendi incelendiğinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği'nin EK-2 listesinde yer alan üretim kapasitesi ile sınırlı kalmak kaydıyla hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerji santrallerinin, "nitelikli doğal koruma alanlarında" yapılabileceğine ilişkin düzenleme yapıldığı, 9. maddenin birinci fıkrası kapsamında ise, herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında" hidroelektrik enerji santrallerinin yapılabileceği görülmektedir.
Oysa, doğal sit alanı niteliğindeki nitelikli doğal koruma alanları ile sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında, hidroelektrik santral yapımı gibi, korunması gerekli doğal alana etki olasılığı yüksek olan bir tesise (kurulu gücü yönünden herhangi bir sınırlama olsun veya olmasın) izin verilmesi halinde, HES'lerin ana bölümleri olan baraj alanı, baraj seti, baraj seti arkasındaki rezervuar suyu alanları, su giriş kapıları, tüneller, cebri borular gibi yapılar/uygulamalar ile birlikte etrafta yer alan tali bölümler ve bu bölümler dışında kalan belirli bir alanda, geri dönüşü olmayan şekilde tahribata yol açılacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca; konu doğal sit alanı niteliğindeki nitelikli doğal koruma alanları içerisinde RES ve GES'ler yönünden de değerlendirildiğinde; yine rüzgar ve güneş enerji santral yapımı gibi, korunması gerekli doğal alana etki olasılığı, HES boyutunda olmamakla birlikte, yine de çevreye olumsuz etkileri yönünden kabul edilebilir sınırların üzerine çıkabilecek kadar yüksek olan bir tesise izin verilmesi halinde, RES'lerin türbinler arasındaki bağlantı yolları ile projeye entegre enerji iletim hatlarının yapılacağı alanlarda, yine GES'lerin projenin büyüklüğüne göre aynalarının geniş alana ihtiyaç duyması ve santrale ulaşım yolları ile enerji nakil hatları yapımı için gerekli olan alanlarda geri dönüşü olmayan şekilde tahribata yol açılacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Kaldı ki, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin, dava konusu değişikliklerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan halinde, "Kurulu gücü 1-10 MWm olan hidroelektrik enerji santralleri"nin EK-2 listenin 41. maddesinde düzenlendiği; yine ''Türbin sayısı 5 adet ve üzerinde veya kurulu gücü 10MWm ve üzerinde 50MWm altında olan rüzgar enerji santralleri''nin EK-2 listesinin 42. maddesinde düzenlendiği görülmekte olup, 29/07/2022 tarih ve 31907 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nde, HES'ler arasındaki ve RES'ler arasındaki bu ayrımların kaldırıldığı, anılan santrallerin çevreye etkileri gözetilerek bundan sonra, "mevcut baraj veya isale hatlarına kurulacak olan hidroelektrik enerji santralleri" haricinde tamamına, bahse konu Yönetmeliğin EK-1 listesinde yer verildiği anlaşılmaktadır.
Başka bir anlatımla; davalı Bakanlık tarafından ÇED Yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile, rüzgar enerji santralleri ile mevcut baraj veya isale hatlarına kurulacak olan hidroelektrik enerji santralleri haricinde kalan hidroelektrik santrallerinin, herhangi bir kapasite sınırlamasına tabi olmadan, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanan çevresel etki değerlendirmesi uygulanacak projeler arasına alınmasının da, nitelikleri gereği bu tesislerin, çevreye verecekleri muhtemel zararlardan kaynaklandığı açıktır.
Diğer yandan; nitelikli doğal koruma alanları içerisindeki GES'ler yönünden; Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin, dava konusu değişikliklerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan halinde, "Proje alanı 2 hektar ve üzerinde veya kurulu gücü 1 MWe ve üzerinde olan güneş enerji santralleri (çatı ve cephe sistemleri hariç)''nin EK-2 listenin 45. maddesinde düzenlendiği; EK-1 listenin 45. maddesinde ise ''Proje alanı 20 hektar ve üzerinde veya kurulu gücü 10MWe ve üzerinde olan güneş enerji santralleri'' şeklinde düzenlendiği; 29/07/2022 tarih ve 31907 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nde, EK-2 listenin 41. maddesinde "Proje alanı 2 hektar ve üzerinde veya kurulu gücü 1 MWm ve üzerinde olan güneş enerji santralleri (çatı ve cephe sistemleri hariç) şeklinde düzenlendiği, EK-1 listenin 43. maddesinde ise ''Proje alanı 20 hektar ve üzerinde veya kurulu gücü 10MWm ve üzerinde olan güneş enerji santralleri'' şeklinde düzenlendiği görülmekle birlikte, bahsi geçen düzenlemeler birlikte incelendiğinde, EK-2 listede GES'ler yönünden bir üst limit belirlenmediği, konunun Ek-1 ile birlikte değerlendirilmesi halinde ancak EK-1'de belirlenen alt limitin EK-2'de belirlenen üst limit olabileceği sonucuna ulaşılabileceği, bu durumun GES'ler yönünden davaya konu düzenlemenin uygulanması noktasında belirsizliğe sebebiyet verdiği, nitekim bu belirsizliğin giderilmesi için Doğal Sit Alanlarında GES Projeleri hakkında ilke kararları alınmasına ihtiyaç duyulduğu, bu kapsamda 120 sayılı ilke kararının alındığı, 05/11/2022 tarihli, 32004 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 11/10/2022 tarihli, 120 sayılı ilke kararında "100 sayılı Doğal Sit Alanlarında Güneş Enerjisi Santralleri (GES) İlke Kararı"yla, anılan ilke kararının B Bölümü, 25/11/2014 tarihli, 29186 sayılı Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin, 29/07/2022 tarihli, 31907 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğiyle yürürlükten kaldırılmış olması sebebiyle bir kere daha değiştirilerek, "25/01/2017 tarihli ve 29959 Resmi Gazetede yayımlanan 05/01/2017 tarihli ve "100 sayılı Doğal Sit Alanlarında Güneş Enerjisi Santralleri (GES) İlke Kararı"nın B Bölümünün birinci paragrafının "2. Derece Doğal Sit Alanları, 3. Derece Doğal Sit Alanları ve Sürdürülebilir Koruma ve Kullanım Alanları ile kurulu gücü 10 MWe'yi geçmemek kaydıyla Nitelikli Doğal Koruma Alanlarında;" şeklinde değiştirilmesine oy birliği ile karar verildi." şeklindeki düzenlemeye yer verildiği anlaşılmaktadır. GES'ler yönünden söz konusu belirsizliğin ortaya çıkmasına sebebiyet veren düzenlemede, nitelikli doğal koruma alanlarında yapılabilecek proje üst limitlerinin net olarak ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde yer alan "hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerji santrallerinin'' ibaresi ile 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hidroelektrik," ibaresine ilişkin kısımda hukuka uygunluk bulunmadığı, bu kısımlar (h) fıkrasının bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde, (h) fıkrasının diğer kısımlarının yürürlükte kalmasının hukuki anlamda bir sonuç doğurmayacağı da dikkate alındığında, söz konusu (h) fıkrasının tamamı ile 9. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hidroelektrik," ibaresinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
1. Dava konusu Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinin tamamının, aynı maddenin (f) bendinin ''Ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları,'' ibaresinin, yine aynı maddenin (h) bendinin tamamının ve 9. maddesinin birinci fıkrasındaki ''hidroelektrik," ibaresinin İPTALİNE,
2. Diğer kısımlar yönünden davanın REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin, haklılık durumuna göre, …-TL'lik kısmı ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen …-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
4. Kalan …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işleri için belirlenen …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Varsa posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra ve istemleri halinde taraflara iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen otuz (30) gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, 09/05/2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!