T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/449 Esas
KARAR NO : 2023/268
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali - Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 01/12/2022
KARAR TARİHİ : 24/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/06/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali - Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 01/12/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının 1991 yılından bu yana “...” esas unsurlu ticaret unvanı, 2001 yılından bu yana ... alan adı ve 2006 yılından bu yana da tescilli “...”lı markaları altında ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü ve tüketici tarafından iyi bilindiğini, davalı firmanın diğer davalı ... nezdinde dosyaladığı ... sayılı...” ibareli marka başvurusuna davacının “...”lı markalarına dayalı olarak yaptığı itirazların ... tarafından bütünüyle ve nihai olarak reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira dava konusu edilen markanın esas unsuru ile davacının tescilli markalarının esas unsuru olan ibarelerin sadece baş harflerinin farklı olduğunu, yani taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakın benzer olduğunu, ayrıca taraf markalarının aynı/aynı tür emtialarda kullanılacağını, zira her ne kadar davacının markaları 11. Sınıfa giren emtialarda tescilli değil ise de bu emtiaların 35. Sınıf altında satışı hizmetleri yönünden davacı markalarının tescilli olduğunu, yani davacının markalarının 11. Sınıfa giren emtialar yönünden de korunması gerektiğini, benzer markalarla ilgili olarak ... Esas sayılı dosyası ve ... Esas sayılı dosyası tahtında yürütülen yargılamalar sonucunda davacının iddialarının kabul edilmiş olduğunu ve bu kararların ... ve istinaf incelemelerinden geçerek kesinleştiğini, bu kararların somut uyuşmazlığa emsal nitelikte kararlar olduğunu, zaten davacının “...” ibaresinin gerçek hak sahibi olduğunu ve ticaret unvanı ile alan adında geçen bu ibarenin SMK m.6/3 ve m.6/6 hükümleri gereğince de davacı adına korunması gerektiğini, müvekkili markalarının tanınmış olduğunu, davalı şahsın kötü niyetli olduğunu iddia ederek, ... ...’nın ... sayılı kararının iptalini ve ... sayılı marka başvurusunun reddinin gerektiğinin tespitini, bu markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı ... vekili 14/12/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, taraf markaları benzemediği için de davacının tanınmışlık ve gerçek hak sahipliği iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, zaten davacının markalarının tanınmışlığını ve davalının kötü niyetle marka başvurusu yaptığının ispat edilemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı ... vekili 27/12/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarının ihtiva ettikleri unsurların tamamı ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; markaların kavramsal, işitsel ve görsel olarak iltibasa neden olabilecek düzeyde benzer markalar olarak nitelendirilemeyeceğini, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 35. Sınıftaki hizmetlerin genel olarak inşaat ve yapı sektörü ile ilgili olduğunu, bu sınıfta tescil edilmiş ve "yap" veya "yapı" ibarelerinin yer aldığı binlerce markanın bulunduğunu, ayrıca bu ibareleri ihtiva eden pek çok ticaret unvanının dava dışı kişi ve kuruluşlar tarafından da kullanıldığını, dolayısıyla davacının bu ibarelerin ortaklığından hareketle taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin olduğunu ileri süremeyeceğini, ayrıca taraf markalarında yer alan ..., renk ve yazım tipi unsurlarının da tamamen farklı olduğunu, davacının ... uzantılı web sitesi incelendiğinde davacının ana faaliyet alanının inşaat projeleri olduğunun görülebileceğini, davalının ise ... uzantılı web sitesi altında inşaat malzemelerinin satışı ve pazarlaması konusunda faaliyet gösterdiğini, ayrıca davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalarının tanınmışlığından bahsedilemeyeceğini, zira bu markaların ve davacının faaliyetlerinin çok yeni olduğunu, davacının haksız iddialara dayalı olarak açtığı huzurdaki dava nedeniyle davalının e-ticaret platformlarındaki ticari pazarlama faaliyetlerinin sekteye uğradığını ve davalının maddi zarar gördüğünü, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan ... Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği ... sayılı ... kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait ... sayılı "...+..." ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, marka işlem dosyasında ileri sürülen kullanmama def'inin yerinde olup olmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait alan adı ve ticaret unvanı ile dava konusu marka arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şahsın kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, davacıya ait ticari sicil kayıt bilgileri celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ... Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik'in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın "...+..." ibaresini 11 ve 35. sınıflarda bulunan mal ve hizmetlerin tescili amacıyla 06.10.2020 tarihinde gerçekleştirdiği ... sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 28.12.2020 tarih ve 363 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın itirazda bulunduğu, davalı yanın itiraza karşı görüş ibraz ettiği, dilekçesinde kullanmama def'i ileri sürdüğü, davacı yanın kullanım ispatı sunduğu, yayına yapılan itirazın ...'nca incelenmesi sonucunda reddine karar verildiği, davacı yanın yeniden itirazda bulunduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren .... 'nun ... sayılı ... kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 07.10.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 09.02.2023 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de ... tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre ... tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalı taraf, ... nezdinde dosyaladığı karşı görüş dilekçesinde; davacının itirazlarına mesnet aldığı ... sayılı markasının kullanıldığının ispatlanmasını talep etmiştir.
Davacının ... sayılı markasının tescil tarihi olan 11.12.2007 tarihinin, dava konusu edilen markanın başvuru tarihi olan 06.10.2020 tarihinden geriye dönük beş yıl hesaplandığında ulaşılan 06.10.2015 tarihinden önce olduğu tespit edildiğinden, davacının bu markasının davalının kullanım ispatı talebine muhatap olabileceği değerlendirilmiştir. Bütün bunlara göre;
Somut olayda, incelenmesi gereken hususlar, davacının ... sayılı markasının;
✓ Davacı tarafından,
✓ Tescilli olduğu emtialarda,
✓ ... sınırları içerisinde,
✓ Ciddi bir şekilde,
✓ Markasal hüviyette,
✓ 06.10.2015-06.10.2020 tarihleri aralığında ve
✓ Tesciline uygun olarak, kullandığının ispat edilip edilemediği, noktalarında toplanmaktadır. Davacının marka işlem dosyasına sunduğu, 2014-2020 yılları arasında kesilmiş çok sayıdaki faturadan, aynı döneme denk geldiği görülebilen basına yansımış haberlerden, reklam ve satış ilanlarından ve bilboard/sokak afişi görsellerinden, davacının "...+..." görselli markaları, ... sayılı markanın kapsamına giren; “İnşaat hizmetleri: Konut, köprü, fabrika vb. inşaatı hizmetleri, inşaat hakkında bilgilendirme hizmetleri”nde ciddi/pazar payı yaratabilecek bir biçimde kullandığının yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte delil ile tevsik edilebildiği değerlendirildiğinden, ... kararının iptali talepli dava yönünden, davacının ... sayılı markasının, tescilli olduğu hizmetlerden “İnşaat hizmetleri: Konut, köprü, fabrika vb. inşaatı hizmetleri, inşaat hakkında bilgilendirme hizmetleri” yönünden SMK m.6/1 hükmü kapsamındaki bir korumadan yararlanabileceği ve ... kararının iptali talepli davada sadece bu emtialar yönünden bu madde hükmü kapsamındaki değerlendirmelere dahil edilebileceği kanaatine varılmıştır.
Davalının markasının kapsamına giren 35. sınıftaki tüm hizmetler yönünden, davacının ... sayılı markaları hariç, davasına/itirazlarına mesnet aldığı tüm markaları da tescillidir. Ancak; dava konusu edilen markanın kapsamına giren 11. sınıftaki emtialar yönünden davacının hiçbir markası tescilli değildir. Ayrıca davacının markalarının tescilli olduğu 36, 37 ve 42. sınıftaki hizmetler ile 11. sınıfa giren; aydınlatma, ısıtma, soğutma, pişirme, kurulama, kaynatma, sterilizasyon amaçlı cihazlar/ürünler ve sıhhi tesisat ürünleri şeklinde özetlenebilecek emtiaların benzer/türdeş olarak nitelendirilebilecek herhangi bir yönü yoktur; zira bu emtiaların benzer alıcı çevresine hitap ettiği, benzer ihtiyaçları giderdiği, son kullanıcılarının ve hedeflenen tüketici profillerinin aynı olduğu, dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olduğu, birbirleri yerine ikame imkanının veya birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunduğu veya aralarında bir ham madde/mamul/yarı mamul ilişkisi olduğu söylenememektedir.
Ancak; aynı emtialar, davacının ... sayılı markalarının kapsamında 35. sınıf altında toptan/perakende satışı/mağazacılık hizmetlerine konu edilmiş olduğundan, bu markalar özelinde de, 11. sınıftaki emtialar arasında benzerlik olduğu değerlendirilmektedir. Çünkü; bir takım emtiaların toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması durumunda; bu hizmetlerin aynı emtialar ile bağlantılı ve/veya benzer emtia sayılması gerektiği, doktrinde ve ... içtihatlarında kabul edilmektedir. Zira; “Praktiker” kararında da belirtildiği üzere, “somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir.
Dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen, 01-34. sınıflara giren tüm emtiaların satışı/mağazacılık hizmetleri özelinde de; davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı ... markalarının, 01-34. sınıflara giren tüm emtiaların satışı/mağazacılık hizmetleri yönünden tescilli olduğu görülmektedir. Bu nedenle söz konusu markalar kapsamlarında yer alan bu hizmetler de aynıdır. Davacıya ait yukarıda belirtilen markalar 35.sınıfın son alt grubunda genel olarak düzenlenmemiş, 1'den 34.sınıfa kadar emtialar sayma suretiyle tescil edilmiştir. Bu nedenle bilirkişi raporunda; davacıya ait markaların "Çoğun içinde az da vardır." kuralı ile dava konusu marka kapsamında yer alan hizmetlerle aynı olduğunun söylenemeyeceği yönündeki kanaatine itibar edilmemiştir. Zira; ... sayılı müstekar içtihatlarında da belirtildiği üzere; mağazacılık hizmetinin daha önceki tarihte 35.sınıf için bir belirleme yapılmaksızın genel olarak tescil edilmiş bir marka ile aynı ya da benzer tür hizmetler olduklarının kabulü için, tescilli marka sahibinin itiraz ettiği başvuru kapsamında sayılan malların da kendisi tarafından bu hizmet altında satışa sunulmasının kanıtlanması gerektiği, genel perakende satış hizmetleri için tescilli bir markanın koruma kapsamının "Çoğun içinde az da vardır." görüşüyle ticari alandaki tüm sektörler tarafından satışa arz edilen malları kapsayacak şekilde geniş belirlenmesinin markanın tescilli olduğu mal ve hizmetler bakımından korunması ilkesine uygun düşmeyeceği gibi benzer işaretler altında ancak farklı sektörlerde satışa arz edilecek mallar bakımından karıştırılma ihtimaline yol açacağı düşüncesinin de kabul edilemeyeceği, ilkeleri benimsenmiştir.
Halbuki; yukarıda yer verildiği şekli ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar 35.sınıfta genel olarak değil, sayma suretiyle tescil edildiklerinden, bilirkişi raporunda yer verilen bu hususa ilişkin kanaatin, yüksek yargı kararlarının yanlış yorumlanması suretiyle ortaya çıktığı tespit edilmiş ve bilirkişi heyetinin bu hususa ilişkin kanaatine itibar edilmemiştir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; davacının tablonun soldaki sütunun ilk satırında yer alan markaları, renk, ... ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden markalardır. Diğer markalar ise, düz yazım karakterindeki siyah renkli büyük harflerle yazılmış kelime öbeklerini ihtiva eden kelime markalarıdır. Davacının kelime markalarında, uyuşmazlık konusu edilen “...” ibaresi, ... veya ...’de yerleşik birer anlamı haiz tasviri/tanımlayıcı ibarelerle birlikte kullanılmıştır. Her ne kadar bu ibareler ve “...” kelimesi aynı yazım karakterindeki aynı puntolarla yazılmış ise de, tasviri/tanımlayıcı niteliği haiz bu ibarelerin işaretin markasal hüviyette ayırt ediciliğine katkısının düşük olduğu ve dolayısıyla da davacının sırf kelime markalarında, markasal hüviyette esas koruma altına alınmış olan unsurun “...” ibaresi olduğu değerlendirilmektedir. Davacının "...+..." ve "...+... ..." görselli karma markalarında da aynı tespit yapılabilmektedir. Zira; bu işaretlerin sol baş kısmında yer alan figüratif unsurun, işaretlerin markasal hüviyette ayırt ediciliklerine katkısının, işaretlerde mavi renkli büyük harflerle yazılmış markaları “...” ibaresinden daha düşük olduğu değerlendirilmektedir, zira; böyle basit ... unsurları yanında baskın kelime unsurları ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime ve ... içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Davacının "...+... ..." görselli karma markasında yer alan “...” sloganının da, küçük puntolarda yazılmış ve işaretin alt kısmına konuşlandırılmış olması nedeniyle işaretin ancak tali bir unsuru olarak kabul edilebileceği düşünülmektedir. Ancak; "... ..." ve "... ..." görselli karma markalarında, işaretin orta kısmına büyük puntolarla, baş harfi de orijinal bir tasarımla oluşturulmuş halde yazılmış “...” kelime unsurunun mevcudiyeti nedeniyle, bu işaretlerin genel görünümleri ve tümüne hâkim olan imajları içerisinde “...” ibaresinin tek başına ön plana çıktığı söylenememektedir, aksine; bu işaretlerde geçen “...” ibaresi, işaretlerin genel görünümleri içerisinde sadece bir ayrıntı olarak kalmaktadır. Sonuçta; davacının "... ..." ve "... ..." görselli markaları hariç, davasına/itirazlarına mesnet aldığı tüm markalarında esas unsurun "..." ibaresi olduğu değerlendirilmiştir.
Dava konusu edilen marka da, renk, ... ve kelime unsurlarının bir arada kullanıldığı karma bir markadır; işaretin üst kısmına, birbirlerini dik açıyla kesen mavi ve sarı renkli kalın çizgilerden ve mavi renkli bir noktadan müteşekkil basit bir geometrik ... unsuru konuşlandırılmış, bunun altına da kırmızı ve mavi renkli küçük harflerle...” ibaresi yazılmıştır. Öncelikle; davacının karma markalarında olduğu gibi, bu işarette de kelime unsurunun “görünümden daha yüksek sesle konuştuğu”, işaretin kelime unsurunun da, her ne kadar iki hecesi farklı renkli harflerle yazılmış ise de, birleşik olarak aynı puntolarla yazılmış olan bu ibarenin bütünleşik olarak algılandığı ve dolayısıyla...” ibaresinin, bir bütün halinde markanın esas unsuru olduğu değerlendirilmiştir.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; davacının ... sayılı "... ..." ve "... ..." görselli markaları hariç, davasına/itirazlarına mesnet aldığı “...”lı markaları ile dava konusu edilen marka arasındaki harflerin ve dahi dizinlerinin ortaklığının, markalar arasında görsel/fonetik/kavramsal açılardan benzer yarattığı değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği de gözetildiğinde, davacının “...”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının...”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. ... 'nun 20.04.2021 tarih ... sayılı "..." kararında; "..." ve "..." markalarının başında yer alan tek harf farklılığının markaları benzer olmaktan kurtarmadığı yönündeki yaklaşım da dikkate alınarak somut olay incelendiğinde; "..." ve "..." ibareli markaların her ne kadar baş harfleri farklı olsa da, her iki markada da beş harf müşterektir ve aynı dizilimde yer almaktadır. Ayrıca; her iki marka da kavramsal olarak farklı nesnelere çağrışım oluşturmamaktadır. Bu nedenle; her iki marka aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer değilse de; ilgili tüketici kesimi nezdinde benzer işaretler olarak algılanacaktır. Bu husus da; en azından marka sahipleri arasında idari veya ekonomik anlamda bağlantı bulunduğu hususunda yanılsamaya düşmelerine sebebiyet vereceğinden; somut olayda, davaya konu tüm mal ve hizmetler bakımından SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi şartlarının gerçekleştiği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (...)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı taraf, dava konusu edilen markanın kapsamına giren 11 ve 35. sınıflardaki mal ve hizmetlerde ya da bunların benzerlerinde, kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, ... genelinde, dava konusu marka ile aynı ya da benzer tescilsiz bir işaretin kullanıldığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu tevsik eden herhangi bir delili, dava/marka işlem dosyasına sunmuş değildir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın kapsamına giren emtialar yönünden tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; ... Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, ...’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (....) Bir markanın ... Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın ...'de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; ... 13.02.2019 tarih .... sayılı kararında belirtildiği üzere, ...’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce ...’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde ...)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, ...'de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “...”lı markalarının tanınmışlığına dair davacı tarafından dava/... marka işlem dosyasına yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte belge/delil sunulmadığından, bu markanın “tanınmış” olduğunun söylenmesi mümkün görülmemektedir. Ayrıca; davacı bu yöndeki “tanınmışlık” iddialarını ispat edebilse bile, somut olayda SMK m.6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markalarının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş/oluşmasının muhtemel olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/gerçekleşme ihtimalinin mevcut olduğuna dair dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu, bu nedenle tanınmışlık iddiasından kaynaklı nispi tescil engeli koşunun somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK'nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. ... 13.03.2019 tarih ... Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacının SMK m.6/6 hükmü kapsamında ticaret unvanının ayırıcı unsuruna dayanabilmesi için, herşeyden önce, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetlerin neler olduğunun tespit edilebilmesi gerekir. Davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olduğu belge ve delillerden, davacının fiilen inşaat sektöründe faaliyet gösterdiği, bu sektörün dava konusu edilen markanın kapsamına giren 11. sınıftaki emtialar ile 35. sınıftaki hizmetlerden bir hayli farklı olduğu değerlendirildiğinden, davacının ticaret unvanına dayalı hak iddiasının, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
Davacının SMK m.6/6 hükmüne esas aldığı “...” şeklindeki alan adının kayıtları ve bu alan adı altında e-yayınlanmış olan görseller incelendiğinde; alan adının ilk tahsis tarihinin 19.05.2001 olduğu, bu alan adı altında, tahsis tarihinden itibaren, örneğin 25.01.2016 tarihinde, 16.03.2015 tarihinde, 08.04.2019 tarihinde, yani; geçmiş dönemlerde gerçekleştirdiği markasal kullanımların, konut inşaatları, mimarlık ve yapı sektörleri kapsamında yürütülen projelere ilişkin bilgilendirmeler kapsamında gerçekleştiği, bu markasal kullanımların dava konusu edilen marka ile benzer olduğu, ancak; bu markasal kullanımların konu olduğu “inşaat, mimarlık ve yapı projeleri”nin dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 11 ve 35. sınıflardaki mal ve hizmetler ile aynı/benzer/türdeş/ilintili olmadığı, dolayısıyla da; somut olayda davacının ... uzantılı alan adı altındaki, dava konusu edilen markanın kapsadığı mal ve hizmetlerde gerçekleşmemiş olan markasal kullanımlarının davalının markası ile karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı ve SMK m.6/6 hükmü kapsamında davacının alan adından kaynaklanan ve korunması gereken üstün bir hakkının da somut uyuşmazlıkta bulunmadığı değerlendirilmiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (....)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.6/1 hükmü koşulu somut olayda oluştuğundan davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; ... sayılı ... kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu ... sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re'sen ...'e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL'nin düşümü ile bakiye kalan 99,20 TL'nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 37,10 TL vekalet harcı, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 181,25 TL posta-tebligat masrafı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.925,17 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı ... tarafından sarf edilen 11,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davalı ... üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şahıs vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde ... ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.24/05/2023
Katip ...
E-imza
Hakim ...
E-imza
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!