T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/359 Esas - 2023/272
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/359 Esas
KARAR NO : 2023/272
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali - Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 28/09/2022
KARAR TARİHİ : 26/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/06/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali - Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 28/09/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının 1992 yılında sağlık sektöründe hizmet vermeye başladığını, 2004 yılında hastanelerinin ismini “... ...” olarak değiştirdiğini, bu tarihten muteber olmak üzere “...” markasını sağlık sektöründe kesintisiz olarak kullandığını, günümüzde 13 hastanesi ve 6500’ün üzerinde çalışanı ile sağlık hizmetlerini ...’nin farklı illerinde sürdürmekte olduğunu, davacının ... nezdinde tescilli onlarca “...”lı markasının bulunduğunu, davacının bu markalarına yaptığı yatırımlar ve harcadığı sermaye ve emek ile ayırt edicilik ve tanınmışlık kazandırmış olduğunu, davalının, davacının sağlık hizmetlerinde kullanageldiği “...” markaları ile yakın benzer “...” markasını kendi adına tescil ettirmeye çalışarak davacının uzun yıllar içinde bu ibareye markasal hüviyette kazandırdığı ayırt edicilikten ve tanınmışlıktan faydalanmaya çalıştığını, halbuki taraf markalarının birbirlerine görsel, işitsel ve kavramsal açılardan çok yakın derecede benzediğini, taraf markalarının başlangıç kısımlarının birebir aynı olduğunu, halbuki ortalama tüketicilerin dilbilgisi kuralları gereği markaların başlangıç kısımlarına daha fazla dikkat etmekte olduğunu, dava konusu edilen markada geçen “...” kelime öbeğinin markasal hüviyette ayırt ediciliğinin bulunmadığını, ayrıca davacının sağlık sektöründe faaliyet gösterdiği göz önüne alındığında dava konusu edilen markada geçen bu kelime öbeğinin dahi taraf markaları arasındaki karıştırılma ihtimalini arttırdığını, taraf markalarının kapsamına giren mal ve hizmetlerin aynı sektöre ve faaliyet alanına ilişkin olduğunu, bu yüzden de markaların karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu, davacının “...” esas unsurlu seri markalarının tanınmışlık vasfını haiz olduğunu, davacının “...” ibaresi üzerinde öncelikli ve üstün hak sahibi olduğu yönünde inşa olunmuş Mahkeme ve ... kararlarının bulunduğunu, ayrıca her ne kadar dava konusu edilen ... kararında taraf markalarında geçen “...” ibarelerinin markasal hüviyette ayırt ediciliklerinin düşüklüğünden bahsedilmişse de davacının “...” esas unsurlu markasının ayırt ediciliğinin yüksek olduğuna dair inşa olunmuş ... kararlarının bulunduğunu, davalının marka başvurusunun kötü niyetli yapılmış olduğunun da kabulünün gerektiğini ileri sürerek, ... ...’nın dava konusu edilen 26.08.2022 tarihli ve ... sayılı kararının iptaline ve davalı adına tescili talep edilen ... başvuru sayılı markanın karar tarihinde tescil edilmiş ise hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı ... vekili 13/10/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Somut olayda karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olmadığını, zira markaların bütünsel açıdan ele alındığında birbirlerinden çok farklı unsurlar ihtiva ettiklerini, ayrıca taraf markalarında ortak olan “...” kelimelerinin, gündelik ve ticari hayatta özellikle sağlık sektöründe yaygın olarak kullanımı bulunan birer ibare olduğunu ve ortalama tüketicilerce ayırt edici gücü zayıf birer ibare olarak algılanacağını, dolayısıyla karşılaştırılan markalarda sadece bu kelimelerin yakınlaşmış olması nedeniyle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m.6/3, m.6/4, m.6/5 ve m.6/9 hükümlerinin uygulanması koşullarının oluştuğunu da ispat edemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı ... vekili 14/12/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarının bir takım ortak harfler içermeleri dışında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan tamamen farklı olduklarını, davacının, davalının kötü niyetli olduğunu da ispat edemediğini, zira karıştırılma tehlikesi ve tanınmışlık iddiasının ileri sürülmesinin kötü niyetin ispatı için yeterli olmadığını, davalı şahsın dava konusu edilen markayı "... ..." şeklinde kullandığını, bu plazanın içinde fitness/spor salonları, diyetisyen ofisi, galeri, emlak ofisi gibi birden fazla alana hizmet veren salonlar, ofisler bulunduğunu ve hastane hizmeti verilmediğini, yani taraf markalarının farklı sektörlerde kullanıldığını, ayrıca davacının hastanelerinin bulunduğu ilçelerde davalının bir faaliyetinin bulunmadığını, kaldı ki dava konusu edilen markadaki ayırt edici ve baskın unsurun “...” ibaresi olduğunu, işitsel ve görsel açılardan bu kelimenin dikkat çektiğini, davacının somut uyuşmazlıkta SMK m.6/4 ve m.6/5 hükümlerinin uygulanması gerektiği hususunu da ispat edemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan ... Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği ... sayılı ... kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait ... sayılı "...+... ..." ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik, ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ve işletme adı ile dava konusu marka arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şahsın kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, davacıya ait ticari sicil kayıt bilgileri celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren .... Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik'in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın "...+... ..." ibaresini 05, 10, 35 ve 36. sınıflarda bulunan mal ve hizmetlerin tescili amacıyla 08.10.2020 tarihinde gerçekleştirdiği ... sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 28.12.2020 tarih ve 363 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 23.02.2021 tarihinde 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/3, m.6/4, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında .... sayılı markaları mesnet göstererek itirazda bulunduğu, davalı yanın 28.04.2021 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, yayına yapılan itirazın ...'nca incelenmesi sonucunda reddine karar verildiği, davacı yanın 19.10.2021 tarihli yeniden itirazda bulunduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren ...'nun ... sayılı ... kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 29.08.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 27.12.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de ... tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre ... tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı ... sayılı markaları, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen 05 ve 10. sınıflardaki emtiaların tamamı veya bir kısmı yönünden tescillidir. Davacı markalarının kapsamına giren bu sınıflardaki emtiaların bir kısmı da, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen bu sınıflardaki emtiaların açılımı/başka kelimelerle ve daha ayrıntılı bir biçimde ifade edilmiş halleridir.
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı ... sayılı markaları da, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 35. sınıftaki hizmetlerin birebir aynıları için tescillidir.
Aynı şekilde, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı ... sayılı markaları da, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen 36. sınıftaki hizmetlerin birebir aynıları için tescillidir.
Dolayısıyla; somut uyuşmazlıkta, davacının hem davasına hem de itirazlarına mesnet aldığı muhtelif markaları yönünden, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen tüm mal ve hizmetler açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın, söylenebilecektir.
Ancak; karşılaştırılan markaların, SMK m.5/1-ç hükmü kapsamında aranan “herhangi bir takdir yetkisi ve şüpheye yer vermeyen bir biçimde aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer” olmadığı tespit edildiğinden, somut olayda SMK m.5/1-ç hükmünde düzenlenmiş olan mutlak ret nedeninin gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
Davacının bir kısım markası; renk ve ... unsurlarının da kullanıldığı karma markalardır. Bir kısmı ise bu unsurlardan yoksun, sırf kelimelerden müteşekkil işaretlerdir. İşaretlerde uyuşmazlık konusu olan “...” ibaresinin “...” şeklindeki türevleri, “...” gibi, yerleşik/bilinen anlamları itibariyle markasal hüviyette ayırt edicilikten yoksun ibarelerle, basit figüratif unsurlarla ve/veya mavinin tonlarına boyanmış karelerden müteşekkil iki sıra şeklindeki zemin unsuruyla birlikte kullanılmıştır. Öncelikle, markalarda kullanılmış olan basit figüratif unsurların, işaretlere kattığı markasal hüviyette ayırt ediciliğin, tasviri/tanımlayıcı kelime unsurlarında olduğu gibi, geri planda kaldığı söylenebilecektir. Zira; böyle, basit ... unsuru yanında büyük puntolarla/baskın özelliklerde yazılmış ve konuşlandırılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, renk ve ... içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Dolayısıyla; davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markaların ihtiva ettiği unsurlar içerisinde markasal hüviyette ayırt ediciliği en yüksek olan kelime unsurlarının “...” kelimeleri olduğu değerlendirilmiştir.
Davalının markası ise; ... unsuruyla birlikte mavi tonlu harflerle yazılmış “...” ve “...” kelime unsurlarını ihtiva eden karma bir markadır; işaretin üst kısmında dallarıyla birlikte bir ağacı andıran basit bir ... unsuru, iç içe geçmiş üç çember içerisine konuşlandırılmış ve altında da, “...” kelime öbeğine nispeten büyük puntolarla “...” ibaresi yazılmıştır. Öncelikle; dava konusu edilen markada da, davacının markalarında olduğu gibi, yerleşik/bilinen bir anlamı olan “...” kelime öbeğinin işarete markasal hüviyette bir ayırt edicilik katmadığı söylenebilecektir. Aynı zamanda, işarette kullanılmış olan ... unsurunun da, her ne kadar işarette geniş bir yer kaplasa da, alelade bir çizim olduğu ve işarette “sözün görünümden yüksek sesle konuştuğu” söylenebilecektir. Zaten yukarıda da değinildiği üzere, potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, renk ve ... içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Dolayısıyla; dava konusu edilen markada esas unsurun “...” kelimesi olduğu değerlendirilmektedir. Bu kelime incelendiğinde ise; kelimenin “...” ve “...” kelimelerinden birleştirilmiş orijinal bir kelime olduğu, tüketicinin zihninde ilk bakışta bu şekilde algılandığı düşünülmektedir. “...” ibaresi, yaygın olarak bilinen/tanınmış bir coğrafi yer adı/bir ilçe ismi olsa ve tek başına markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmasa da, dava konusu edilen markada kullanıldığı haliyle, yani “...” ibaresi ile orijinal bir biçimde kurgulanmış/bütünleşmiş haliyle bu niteliğini kaybettiği ve dava konusu edilen işarette bütünleşik bir kelime olarak algılanan “...” ibaresinin markanın esas unsuru olduğu kanaatine varılmaktadır.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; taraf markalarında esas unsur olarak kullanılmış olan “...”, “...." unsurlarının, başlangıç seslerini oluşturan ibarelerin ortak olmasından hareketle benzer olduğu, taraf markalarında kullanılmış olan ve markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan diğer kelime unsurlarının varlığının, markaların genel kompozisyonunu ve tüketici zihninde uyandırdığı algıyı daha da yakınlaştırdığı, taraf markalarında kullanılmış olan basit figürlerin ve kompozisyonların birer ayrıntı/yan unsur olarak kaldığı, bu sebeplerle davalının dava konusu edilen markasının, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin, potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği de gözetildiğinde, davacının markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “...”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca; davalının markasının kapsamına alınmak istenen mal ve hizmetlerin tamamının, davacının hem davasına hem de itirazlarına mesnet aldığı muhtelif markalarının kapsamına aynen girdiği de tespit edilmiştir. Her ne kadar, bu mal ve hizmetlerin bir kısmının hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/ algı/seçicilik seviyesinin düşük olmadığı değerlendirilse de; taraf markaları arasındaki görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikler nedeniyle, bu emtialarda “...”lı ibarelerin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde tüketicilerin ve alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/ işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların/tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davalının markasının, davacının markalarının kapsamına giren bu mal ve hizmetler açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği ve bunun da karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesini doğuracağı kanaatine varılmıştır. SMK m.6/1 hükmü koşulu somut olayda bu şekli ile gerçekleşmiştir.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (...)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı taraf, dava konusu edilen markanın esas unsuru olan “...” ibaresinin aynısının ya da benzerinin, tescilsiz olarak, bu markanın kapsamına alınmak istenen 05, 10, 35 ve 36. sınıflardaki mal ve hizmetlerde ya da benzerlerinde, kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, ... genelinde kullandığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu tevsik eden herhangi bir delili, dava/marka işlem dosyasına sunmuş değildir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; ... Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, ...’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (...) Bir markanın ... Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın ...'de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; ... sayılı kararında belirtildiği üzere, ...’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce ...’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde ...)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, ...'de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olan belge ve delillerden, davacının “...” markasının tıp sektöründe, hastanelerde verilen hizmetler yönünden yoğun, yaygın ve istikrarlı kullanım sonucu belli bir seviyede ayırt edicilik kazandığı ve somut uyuşmazlıkta taraf markalarının benzediği değerlendiriliyor ise de; davacının “...” markasına dayalı olarak SMK m.6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının davaya konu markasının, davacının markasının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluştuğunun ya da oluşma ihtimalinin bulunduğunun ispatlanmış olması gerekir. Davacının SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların gerçekleştiğine/gerçekleşme ihtimaline dair marka işlem ve/veya dava dosyasına herhangi bir delil sunmamış olduğu görülmektedir. Davacının markasının hastanecilik sektöründe “tanınmışlık” düzeyine ulaşmış olduğu kabul edilse dahi, böyle bir tespit SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların “otomatikman” gerçekleştiği veya gerçekleşebileceği anlamına gelmez. Tanınmışlığın varlığı koşulu sağlanmışsa, inceleme, önceki/tanınmış markanın zarar görecek şekilde etkilenmesi koşulu ile devam etmelidir. Bu koşulun gerçekleşme ihtimali, haklı sebeplerle ve mantıklı argümanlarla ortaya konulmalıdır. Şöyle ki; davalının markasının tescil edilmesi halinde, hayatın olağan akışı içinde SMK 6/5 maddesinde sayılan durumların ortaya çıkmasının gerçekten olası olduğu yönünde bir kanaat hâsıl olmalıdır. Dava konusu edilen markanın, 44. Sınıfa giren “tıbbi hizmetler” haricinde kullanılması halinde bu koşulların gerçekleşme ihtimalinin bulunmadığı/ispatlanamadığı düşünüldüğünden, davacının “tanınmışlık” iddiasının dava konusu edilen markanın 05, 10, 35 ve 36. Sınıflara giren mal ve hizmetlerde tesciline/hükmüne etkisinin/engelinin olamayacağı değerlendirilmiştir.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK'nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. ... sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacının ticaret unvanının ayırıcı unsuru olan ve davacının aynı zamanda “işletme adı” hüviyetinde kullandığı da davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olduğu delillerle sabit olan “...” ibaresi, dava konusu edilen markada birebir mevcut değildir. Halbuki SMK m.6/6 hükmünde; “......markanın.......başkasına ait ticaret unvanını.....içermesi hali”nden bahsedilmektedir. Somut olayda, davalının markasındaki işaret, davacının ticaret unvanının ayırıcı unsurunu veya işletme adını değil, sadece bir kısmını içermektedir. Ayrıca davacı taraf, “...” kelimesini dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen 05, 10, 35 ve 36. sınıflardaki mal ve hizmetlerde kullanıyor olduğuna dair dava/marka işlem dosyasına herhangi bir delil de sunmuş değildir. Bu sebeplerle; somut olayda davacının ticaret unvanına/işletme adına dayalı hak iddiasının da dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (...)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.6/1 hükmü koşulu somut olayda oluştuğundan davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; ... sayılı ... kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu ... sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü uyarınca hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re'sen ...'e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL'nin düşümü ile bakiye kalan 99,20 TL'nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 11,50 TL vekalet harcı, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 353,25 TL posta-tebligat masrafı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.071,57 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı ... tarafından sarf edilen 37,10 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davalı ... üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şahıs vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde .... Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.26/05/2023
Katip ....
E-imza
Hakim ....
E-imza
Dilekçeniz oluşturuluyor. Bu süreç biraz zaman alabilir, ancak sıkılmamanız için aşağıda dilekçe oluşturulmasını istediğiniz konuda benzer içtihatları listeledik. İncelemek isteyebilir veya bekleyebilirsiniz. Dilekçeniz oluşturulduktan sonra ekranda sizinle paylaşılacaktır. Sabrınız için teşekkür ederiz!