WhatsApp Hukuki Asistan

Yeni

Son Karar yapay zeka destekli hukuk asistanınız artık WhatsApp üzerinden cebinizde. Aşağıdaki hizmetlerden dilediğinizi seçerek WhatsApp asistanınıza soru sorarak hemen kullanmaya başlayabilirsiniz.

Hukuki Destek Alma
Hukuki sorularınız için anında uzman desteği alın
Yargıtay ve BAM Kararı Arama
Emsal kararlar ve içtihatlar için arama yapın
Dava Dilekçesi Hazırlama
Yapay zeka ile hızlı ve profesyonel dilekçeler oluşturun
Sözleşme Hazırlama
Özelleştirilmiş sözleşme şablonları oluşturun
Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

ANKARA 3. FIKRI VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESI

T.C. ... 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
...
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/481
KARAR NO : 2023/187

HAKİM : ... ...
KATİP : ... ...

DAVACI : ... - ...
: Av. ... -....

DAVALILAR : 1- ... -... ...
Av. ... - ...
: 2- ... - ...
Av. ...

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/11/2022
KARAR TARİHİ : 04/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/05/2023
DAVA:
Davacı vekili 25/11/2023 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin ... Sayılı ve "..." ibarelerle tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “... ... ...” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı ...’e başvuruda bulunduğunu, ... kod numarasını alan başvurunun, ... ilanı üzerine müvekkili tarafından ... itirazda bulunulduğunu, ancak itirazIN yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak ... tarafından reddedildiğini, oysa davacının “...” markası altında 1993 yılında ...'da kurulduğundan beri ... sektöründe başarılı hizmetler veriyor olduğunu, “...” markasının bilinirliğini artırmak için ciddi yatırımlar yaptığını ve emek harcadığını, keza her yıl 1,5/2 milyon TL. tutarında bir rakamı marka kalitesi ve bilinirliğini artırmak için harcamakta olduğunu, "..." markası altında anaokulu, ilkokul, ortaokul, ... lisesi, ...Lisesi, ... Lisesi şeklinde bir ... zinciri içerisinde hizmet verdiğini, ayrıca davalı ... nezdinde çok sayıda tescilli markasının bulunduğunu, hal bu iken davalı şahsa ait ... sayılı “... ...” ibareli markanın 41. Sınıfa giren hizmetlerde tescil edilmek üzere ilanına davacının “...” ibareli tescilli bu markalarına dayalı olarak dosyalamış olduğu itirazların ... tarafından reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira karşılaştırılan markalarıngörsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakın benzer olduğunu, taraf markalarının birebir aynı olan “...” ibaresini esas unsur olarak ihtiva ettiklerini, ayrıca taraf markalarında "..." ibaresinin "..." kelimesi ile birlikte kullanılmış olmasının taraf markaları arasındaki karıştırılma ihtimalini daha da arttırdığını, ayrıca davacının “...”li markalarının tanınmış marka olduğunu ve dava konusu edilen markanın tescil edilmesi halinde davacının ayırt edici hale gelmesi ve tanınması için yıllarını ve mesaisini harcadığı markasının ayırt ediciliğinin zarar göreceğini, davalının davacının markasının tanınmışlığından haksız bir yarar sağlayacağını, ayrıca davacının “...”li markalarının seri marka olduğunu ve davalının markasının bu seri markalar içerisine sızma ihtimalinin de yüksek olduğunu, kaldı ki taraf markalarının birebir aynı hizmetlerde kullanılacağını, dolayısıyla taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu belirterek, ... ...'nun ... sayılı kararın iptali ile dava konusu ... başvuru numaralı "... ... ..." ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle: somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden farklı olduklarını, bu nedenlerle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu hizmetler açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, uyuşmazlık konusu olan “...” ibaresinin ticari ve günlük hayatta yaygın kullanımı olan ve anlamı herkes tarafından bilinen bir ibare olması nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, davalının markasında bu ibare ötesinde davacının markalarından belirgin farklılıkların olduğunu, davacının ... nezdinde dosyaladığı itirazlarında SMK m. 6/5 hükmüne dayanmamış iken dava dilekçesinde bu hükme dayalı iddialar ileri sürmesinin mümkün olmadığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı şahıs vekilinin cevap dilekçesinde özetle: karşılaştırılan markaların kullanılış şekilleri, yazım karakterleri, ihtiva ettikleri şekil unsurları itibariyle birbirlerinden tamamen farklı olduğunu, ortalama seviyedeki bir tüketicinin bu markaları karıştırmasının ve/veya marka sahibi kişiler arasında bir bağlantı kurmasının ve dahi davacının markalarını biliyor olmasının mümkün olmadığını, ayrıca karıştırılma ihtimali incelemesi yapılırken karşılaştırılan markaların bütünsel açıdan ele alınması gerektiğini, markalar arasında ortak tek bir kelimenin seçilerek markaların benzediğinin söylenmesinin marka hukukuna göre mümkün olmadığını, ayrıca davacının hükümsüzlük davasının zamanaşımına uğramış olduğunu ve huzurdaki davanın da hukuki yarardan yoksun olduğunu, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davanın davalı başvurusu olan ... sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak ... tarafından alınan ... sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük isteminden ilişkindir. İptali istenen ... kararının davacıya 27/09/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 25/11/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 20/03/2023 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; "Karşılaştırılan işaretlerin/markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olmadığı, Karşılaştırılan işaretlerde ortak olan “...” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliği düşük/zayıf bir ibare olduğu, davacının bu ibareye markasal anlamda korunması gereken ekonomik bir değer kattığının yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil ile ispat edilemediği, Davacının muhtelif markaları yönünden37, dava konusu edilen markanın kapsamına giren tüm hizmetler açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği,Davalının markasının kapsamına giren hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesinin düşük olmadığı, (1), (2) ve (4) nolu bentlerde yer alan sebeplerden dolayı, (...) nolu bentteki tespite rağmen, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı, Hükümsüzlük talepli dava yönünden38, davacının “tanınmış marka” iddiasının davalının markasının hükmüne bir engelinin olmayacağı; Dava konusu edilen 26.09.2022 tarihli ve ... sayılı ... kararının, bu değerlendirmeler ile çelişmediği/uyumlu olduğu, Davacının hükümsüzlük talebinin, bu değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı," ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru'nun ... sayılı "... ... ..." ibaresinden oluştuğu, kapsamında 41 sınıftaki "... ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri." mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise "..." ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 16, 25, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43 sınıftaki hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, başvuru kapsamındaki davacının 41. Sınıfa giren hizmetler yönünden tescilli olmayan ... sayılı markaları haricinde, taraf markaları arasında emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış "... ... ..." ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı "..." ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının markalarının bir kısmı, düz yazım karakterindeki siyah renkli büyük harflerle yazılmış kelime öbeklerinden/tamlamalardan müteşekkil kelime markalarıdır, bir kısmı da renk, şekil ve kelime unsurlarının bir arada kullanıldığı karma markalardır; işaretlerde ortak olan “...” ibaresi, yerleşik birer anlamı haiz ve bu yönleriyle markasal hüviyette ayırt edicilikleri bulunmayan tasviri/tanımlayıcı cins isimlerle birlikte birer tamlama oluşturacak şekilde kullanılmıştır, dolayısıyla davacının kelime markalarında geçen kelimeler içerisinde markasal hüviyette ayırt edici niteliği en yüksek olan unsurun “...” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır.
Davacının karma markalarında da, her ne kadar şeklinde bir çöp adam/figüratif bir unsur kullanılmış ve bu markalarda kelime unsurları yarım bir çember oluşturacak şekilde, belli bir kompozisyon ile yazılmış ise de bu figüratif unsurların ve kompozisyonun işaretlerin markasal hüviyette ayırt ediciliğine katkısının düşük olduğu değerlendirilmektedir. Zira; böyle basit şekil unsuru yanında baskın özelliklerde yazılmış ve konuşlandırılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, “Söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, renk ve şekil içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Bu yüzden de, davacının markalarının tümüne hâkim olan genel görünümler ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajları içinde, markasal hüviyette ayırt edici niteliği en baskın olan unsurun “...” kelimesi olduğu ve davacının “...”li seri markalar yaratmış olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava konusu edilen markanın görseli incelendiğinde ise bu işaretin renk, kelime ve şekil unsurlarının bir arada kullanıldığı karma bir marka olduğu görülmektedir. İşaretin üst kısmında yeşil zeminli bir dikdörtgen içine “...” tuşunu temsil eden ve beynelmilel kullanılan bir figür konuşlandırılmış, bu figürün altına düz yazım karakterindeki siyah renkli harflerle nispeten daha büyük puntolarla “... ...” ve en alta da yeşil renkli harflerle “...” kelime öbekleri ayrı olarak yazılmıştır. Her ne kadar tüm bu unsurlar içerisinde, işaretin orta kısmına koyu renkli harflerle ve diğer kelime öbeğine nispeten büyük puntolarla yazılmış olan “... ...” tamlamasının görsel açıdan ön planda olduğu söylenebilecek ise de, işaretin genel görünümü itibariyle bütünsel bir imajının olduğu hususu da göz ardı edilememektedir.
Somut uyuşmazlıkta taraf markalarının esas unsuru konumundaki kelime öbeklerinde “...” ibaresinin, tasviri/tanımlayıcı ibarelerle birlikte kullanılmış olmasının yarattığı kompozisyon ortaklığının, markaları birbirleriye benzer kılmaya yetip yetmediği ve aynı şekilde okunan ve algılanan bu ibarenin bilinen/yerleşik anlamından dolayı bir markada tek başına esas unsur olarak himaye görüp göremeyeceği hususlarında toplanmaktadır. Zira; ... kökenli “...” ibaresi, ...’de “bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık” yerleşik anlamını haizdir, dolayısıyla markasal hüviyette soyut ve uyuşmazlık konusu olan 41. sınıfa giren hizmetler yönünden somut ayırt ediciliğinin düşüklüğünden/zayıflığından bahsedilebilecektir. Böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve ... Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem ... tarafından kabul edilmektedir. Bazı durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Zira; tanımlayıcılığı veya bilgilendirme işlevi güçlü olan ibarelerin marka olarak kullanımla ayırt edicilik kazanmaları mümkündür. Öte yandan, herkesin çok sık kullanımına açık, vasıf bildirici ibarelerde bu dönüşüme izin verilmemiştir. “...” kelimesinin, böyle dönüşümü hak ettiğinin kabul edilebilmesi için, ülkedeki alıcı/tüketici çevresinin çok büyük bir kısmının bu işareti, davacının işletmesi ile bağlantı içinde algılaması gerekir. Bunun için aranacak ölçünün, hiçbir şekilde bir markanın tanınmış olup olmadığını tespit ederken belirlenen ölçüden daha hafif olmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü; herkesin kullanımına açık ve olumlu bir anlamı çağrıştıran/algılatan ve bu yönüyle markasal hüviyette herkes tarafından tercih edilebilecek bir cins ismin bir kişinin tekeline bırakılması, bir markanın tanınmış sayılmasının sonuçlarından daha önemlidir. Dosya kapsamına göre, “...” ibaresi itibariyle bu tür bir bağımsızlaşmanın sağlandığından bahsedilmesi olanaksızdır.
Sonuçta taraf markalarında “...” ibaresinin ortak olarak kullanılmış olmasının/geçmesinin, karşılaştırılan markaları görsel açıdan benzer kılmaya yetmediği, işaretlerin genel görünümlerinin ve tümüne hakim olan görünüşlerinin markaları yeterli derecede farklılaştırdığı, yani somut olaydaki markaların, yukarıda yer verdiğimiz yerleşik içtihatlarda bahsi geçen “iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği...” durumu ile örtüştüğü öngörülmektedir. Bu nedenle de; taraf markalarındaki “...” ibaresinin ortaklığının, markaları görsel ve kavramsal olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Görsel ve anlamsal açılardan ortaya çıkan bu farklılık, işitsel açıdan da aynı sonucu vermektedir. Karşılaştırılan markalar birbirinden çok farklı kelimeler de ihtiva ettiklerinden, markalarda ortak unsur olan “...” ibaresinin mevcudiyeti, markaları duysal açıdan yaklaştırmaya yetmemektedir. Markaların bütün olarak okunuşları esnasında kulakta bıraktıkları tını, fonetik algı birbirinden farklıdır. Bütün bunlara göre; taraf markalarında ortak olarak “...” ibaresinin yer almasının, markaları görsel, fonetik ve kavramsal açılardan benzer kılmaya yetmediği kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olayda; taraf markalarında “...” ibaresi ortak olarak kullanılmış ise de markalarda geçen diğer unsurların, markaları genel görünümleri, okunuşları ve tüketici zihninde oluşturdukları algı itibariyle yeterli bir derece farklılaştırdığı, yani somut olaydaki markaların, yer verilen yerleşik içtihatlarda bahsi geçen “markasal hüviyette zayıf ibarelerden oluşan markalar arasında iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği...” durumu ile örtüştüğü öngörülmektedir. Zira; yerleşik anlamı nedeniyle davacının markasal hüviyette ayırt edici niteliği zayıf olan “...” ibaresine yoğun ve ciddi ticari faaliyetler neticesinde “korunması gereken bir ekonomik değer kattığı”, davacının dava/marka işlem dosyasına sunduğu delillerden anlaşılmamaktadır. Bu nedenle de taraf markalarında ortak olarak “...” ibaresinin mevcudiyetinin, markaları benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Bütün bu hususlar, davacının “...”li seri markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının dava konusu edilen “... ...” ibaresini de ihtiva eden karma markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Dava konusu edilen markanın kapsamına giren. 41. sınıftaki hizmetlerin hitap ettiği alıcı/tüketici kitlesinin seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin düşük olmamasının da, ilgili alıcıların bu markalar altında sunulan hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini bertaraf ettiği, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri kanaati oluşmuştur.
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; taraf markaları arasında görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzerlik bulunmadığından ve markalarda ortak olan “...” ibaresi markasal hüviyette ayırt ediciliği zayıf bir ibare olduğundan, somut olayda davacının muhtelif markaları yönünden emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmiş olmasına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile 99,20 TL bakiye karar harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdikleri için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde ... aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK'nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde ... Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.04/05/2023

Katip ...
e-imzalıdır.

Hakim ...
e-imzalıdır.

UYAP Entegrasyonu